11- Son Çeyrek Zaman

4 1 0
                                    

Bir his vardı içinde; tuhaftır ki daha önce yaşamadığı, amansız ve ansız bir his... Sanki karanlık bir uçurumun başına kurulu, devasa bir salıncakta sallanır gibiydi; kâbuslarından azat etmiş, ölümün koynunda uyur gibi... Uykusunda öldürülecek bir hükümdarın, trajik ve bir o kadar komik sonu da olabilirdi hissettiği... Maske takmıştı her bir his, ondan gerçek kimliğini saklıyordu her biri... Koşar adım odasına girip hazırlanmıştı; neye, niçin, nasıl hazırlandığını bilmiyordu da. Tahmin ederse, dokuz ay önce gidip daha da dönmeyen Emektar'a o dokuz ay içinde nelerin değiştiğini gösterebilmek olmalıydı amacı; ona burada kalışının yerinde bir karar olduğunu söylemek, çok fazla şey öğrendiğini hissettirmek istiyordu... Ondan, yaşantısıyla, geride kalan bir yılıyla özür dilemek istiyordu...

On üç ay önce, Emre'yi bırakmak, nelerin olduğunu öğrenmek için gelmişti Emektar; Mum'un ardındaki düşmanın vücut bulduğu o günün ertesi günü. Ardından dokuz ay önce, onu geri götürmek istemişti; Beyaz Saray'a, Hanedanlık'da geçen dört koca aydan sonra. Ne var ki Barlas bu istek karşısında, değer verdiği adamı azarlamış, yetmiyormuş gibi herkesin içinde bağırıp çağırmıştı. Gidişi o gidişti Emektar'ın, asla geri dönmeyeceğini düşünmüştü o gün; gün geçtikçe geri döneceğine dair umutları artmış, bir yandan da ona olan öfkesinden utanmıştı... Suçlu Saray'dı; suçlu Beyaz Saray'ın yalancı yüzü, içindekilerin Esaret Büyüsü'ydü... Bundan aylar önce Saray'ın bahçesinde Soytarı'yla gördükleri zehirli filizin, giderek yayıldığını duymuştu; zehirli bitkilerin dört yanı sardığını, Saray Halkı'na bahçeye çıkma yasağı verildiğini... Bir intikam tadı dolanmıştı ağız boşluğunda, bundan keyif almıştı üstelik... Oysa bitkiler yayıldıkça o güzel bahçe ölüm arazisine dönüşüyor, üzerinde türlü oyunlar oynanan çeşmeler kuruyup gidiyordu... İntikamına öfkelenmişti bunun üzerine, öfkelerin en tatsızıydı bu öfke; kendine, düşüncelerine ve hissettiklerine öfkeydi... Hanedanlık'ta dolu dolu gezinmek için odasını terk etti...

Bir ezginin içindeydi sonrasında, kulağına çalınan her bir söz melodilere dönüşüp geçti üstünden. Temsilci Odaları'nın yakınlarında hangi Temsilci'yi görse selamladı kafasıyla... Hilary'nin yeni ilanı aşkını sevimli bulmuştu... Atol'un yakan bakışlarına gülümseyip geçti... Duruşma Odası'na uğrayıp pinekleyen köse kardeşlerin yerinden hoplamasına neden olup kolay gelsin diledi... Her türlü savaş gerecinin, görme gücüne katkıda bulunan efsunların havada fır döndüğü Temsilci Gelişim ve Değişim Odası'nda, Edgardo ve Ecrin'e rastladı; onu görmemiş olsalar az kalsın öpüşeceklerdi... Diyecek hiçbir şeyi yoktu gerçekten!.. Terzi Odası'nın kıymetli usta kadını Valentina'yı gülümsemesiyle karşıladı... Festival için gelen kalabalığın neredeyse omuz omuza durduğu Misafir Odaları'na göz attı... Beyaz Saray'a göre mütevazı ve çok daha özenli olan Kütüphane'ye girip, rafların arasında dolanmaya başladığında istemsiz bir şekilde defalarca dönüp arkasını kontrol etti. Peşine takılan kitap var mıydı? Neyse ki, buradaki kitaplar çok daha sıradandı; tabii kahkaha atıp ağlamalarını dikkate almazsa... Kütüphane sessizliğini bozanın kitaplar olması garip bir durumdu; tabii buna içerlemedi, hep insanlar mı bozacaktı o sessizliği, farklılıklar görülmemiş değişimlere neden olurdu bazen... Kıvanç'ın bahsettiği kütüphane çalışanı tombul adamı gördü. Önüne bir kitap almıştı, deli gibi sayfa değiştiriyordu. Ona o hızı veren iksiriyse yanı başındaydı, bir an için gidip iksire el koymak istedi, Rüzgâr buna çok mutlu olurdu ancak nedensiz yere tatsızlık çıkarmak istemezdi; vazgeçip arkasını döndü,

"Kihirus?" dedi arkasından tok ve güçlü bir ses, "Sen misin?"

Kafasını çevirdiğinde tombul adamın memnun ifadesini görünce gülümsedi, "Evet, sanırım ilk kez uğradım buraya?"

"Ben de öyle sanıyorum, işine yarayacak bir şeyler mi arıyorsun?"

"Ne için?" dedi Barlas anlamayarak.

UYANIŞ (LS1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin