Dört gün... Öğrenmiş olmanın ve buna rağmen yaşamanın verdiği yorgunlukla geçen dört uzun gün... Başta sessizlik istemişti, odasından çıkmamıştı ancak sadece bir gün dayanabilmişti. Yatağından kalktığı ikinci günde, çevresinde dönüp dolaşan tüm gözlerin onun karmaşık kimliğini ve yaşananları kabullenişini görmüştü. Uykuda kaldığı koskocaman üç hafta boyunca birçok şeyin değiştiğini ve bu değişime gözle görülemez bir hızla ayak uydurulduğunu anlayabilmişti. O, kendine ait bir kıvraklıkla kimseyi görmediği, kimseyi duymadığı için, birilerinin uzun süre onun ismini bile zikretmemesi tuhaf bir his oluvermişti.
Üçüncü gününün sabahı, oda arkadaşlarının gürültüsüne gözünü açıp peşlerine takılarak Saray'da ilk kez derse girmişti. Belki de birçok kişi onun derse gelmesini garipsemiş, ardından tıpkı yaşananlara olan uyum güçleri gibi derste olanlara da aynı başarıyı göstermişlerdi. Temel Öğretim dersinde işlenen mum yakma konusunu alaya alsa da önüne mum koyulduğunda bunu becerememesi çok zoruna gitmişti. Diyar Coğrafyası dersi biterken, onların bu diyara geçerken kullandıkları kayaların, niçin Diyar'da yedi adet bulunduğu konusunu düşünerek epey zaman harcamıştı. Sezgisel Yetenek'de ne işlediklerini hiçbir zaman tam anlamıyla hatırlayamayacaktı çünkü bütün dersi Leo'nun yüzünü hedef alarak attığı gülümsemelerden sağ salim kurtulmaya çalışarak geçirmişti. Melard'ın yüzüne bir kez bile bakmadan anlattığı melekvari yaratıkları artık sevemeyeceğine emindi, zaten pek de sevimli olmasa gereklerdi; melek dediğinin üç gözü mü olurdu hiç! Alper Hoca çaresizlikten bahsederken her şeyi kelimesi kelimesine anlamıştı. Artık çaresizken öfkeye kapılmamanın kuralını kavradığı düşünüyordu; umut... Günün son dersinde Coulson'un anlatırken oldukça hassas olduğu ki bu konu üzerinde belki de onun için durduğu, Kardeşgöz Büyüsü'nü dinlerken, beyin yorgunluğunu kenara bırakıp tüm algılarını açmıştı, "Hakiki bir Kardeşgöz, gözlerinizi size ait olmaktan çıkarır... Kaderin adaletine kalırsınız, adaletse kaçıkların hüküm veren soytarısına hizmet eder..." Akşam yemeğini yerken Saray'da ders işlemenin çok eğlenceli olduğunu fark etmişti, gerçi Diyar'ın farklı yerlerinde başka derslerin verildiğine pek emin değildi. Odasına çıktığında arkadaşlarının kısık sesli horlamaları eşliğinde tüm gece boyunca mum yakmaya çalışmış, sabah Rüzgâr'ın bilerek yaptığına emin olduğu gürültüye zar zor uyanıp yeniden peşlerine takılmıştı. Ne var ki ilk dersin Melard'la olduğunu duyduğunda odasına geri dönüp kafasını yastığına gömmüştü, bu dördüncü gününe uykusunu almış şekilde gözlerini açtığında, vaktin epey geçtiğini fark edip hızla odasından çıkmıştı.
Nereye gideceğini, ne yapacağını bilmeden öylesine yürümeye koyulmuştu, kendini dersliğin kapısında bulsa da, içinden gelen memnunsuz hisle birlikte ders işlemeyi hiç mi hiç istememişti. Sessizlik bu ya, artık içini dakikada bir sıkıntı basıyor, ne olduğunu bilemediği o his vücuduna sinsi bir zehir gibi yayılıp her yerini sarıyordu. Vakit, Migan Dysis'in sesinden mahrum kalmış geceyi bulana yakın, Alp'in kapısını çalmıştı. Günün kalan saatlerini başından geçen ne varsa anlatarak geçirmiş, Emre'nin uyandığı on dakika boyunca onu öpücüklere boğup keyiflenmişti. Alp'in, yaşadıkları karşısındaki hayran bakışları ona daha da ilham vermiş, kendinin bile yaşarken isimlendiremediği birçok hissini dillendirmişti. Onun yaşadığını ondan öte bilen yeni bir dostu vardı artık... Dördüncü günü bitirip, ona kısa sürede bıkkınlık hissi veren yatağına uzandığında, aklına gelen teklife kendinden geçmiş, bu teklifi hatırlayabildiği için defalarca şükretmişti. Evet, vakit gelmişti; mademki artık sessizlik paklamayacaktı onu, mademki artık kendi kaderiydi suçu, Beyaz Saray'ın tatlı mı tatlı yaşantısına veda edebilirdi. Coulson boşuna teklif etmemişti ya, Adelpha boşuna söylememişti ya; Diyar'ın asıl yüzü köylerdeydi... Gitmeliydi...
Ertesi gün, olağanca bir cesaret ve emin bir gülümsemeyle, Beyaz Saray'ın bol ışıklı koridorlarını arşınlarken kendini çok heyecanlı hissediyordu. Kıvanç ve Rüzgâr ondan önce odadan çıkıp dersliğe gitmişlerdi. O da onların ardından derin düşünceli iki saat sonrası kendini dışarı atmış, Alp'in odasına doğru yürümeye başlamıştı. Alp'i pek zor ikna etmişti; geri dönmeyi düşünmediğini söylemişti, hiç değilse bunu kardeşi için yapabileceğini... Alp, nerede kalmayı düşündüğünü sorduğunda afallamıştı ancak Coulson'la konuşacağını söyleyip odadan çıkmıştı. Yedinci kata geldiğinde Coulson'un odasını aranmaya başladı. Umduğu tek şey odasında olmasıydı ama bu ihtimal epey düşük gözüküyordu. Bu zamana kadar gözü ona çok takılmış olsa da sürekli farklı yerlerde görüyordu onu, odasından öte öğretmen odalarının bulunduğu bu katta dahi olmayabilirdi. Niye olsundu ki zaten, etraf karma karışıkken hangi eğitmen odasında otururdu! Alp'e bu akşam için hazırlanmasını söylemişti ancak Coulson'ı bulamama korkusuna düştü. Kadim büyüler konusunda epey gelişkin bir yetişkin Gizem Diyarı'nda nerelere gidebilirdi kim bilir; belki üç, belki beş günlük uzun bir yolculuğa çıkmıştı, belki de Saray yaşantısından sıkılmış, uzaklaşmıştı... Tüm bunları düşünürken son günlerde onu görmediği de aklına geldi, iyisi mi bir anda onu esir alan bu heves kursağında kalacak gibiydi, o kadar aranmasına rağmen bulamamıştı işte, hocası yolculuğa çıkmıştı kesin...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UYANIŞ (LS1)
FantasyUYANIŞ (Lütfedilmiş Serisi 1) / 2015*2021 Barlas Morel, anneannesinin ölümü üzerine en yakın arkadaşı Kıvanç'la yaşamaya başlar. Çok geçmeden kendini garip olaylar silsilesi içinde bulur: Hiç tanımadığı kişilerin kapısına gelmesi, gittiği ortamlarda...