Adım başına çadır kurulmuş yıkık dökük bahçelerde, hâlâ yaşanılan kıyımın fısıltıları dolanıyordu. Yanmış ağaçların tepesinde asılı duran külden süslemeler, Festival'in tüm kederini gözler önüne seriyordu. Göçük Saray'ın Hanedanlık adı altında yıllar boyu yaşattığı küçük dünyanın eteklerinde, birçok şey yaşanabilirdi elbette; bir isyan, bir yakarış, bir öfke ya da fazlası... Ancak gözleri yaşlı İnsanlar'ın, geçmişini ve geleceğini kaybetmiş Atadamlar'ın ve kalan eksik yaşantıların gölgesinde, unutulmuştu hisler... Ne bekleyiş ne serzeniş ne de sesleniş vardı... Geride kalan rüzgârdı, geriye kalan topraktı, toprağı rüzgârla buluşturan hakiki yalnızlıktı kalan...
O gecenin ardından geçen iki gün, donuk bakışlar ve sönük sanrılarla doluydu; kimisi alıp başını kayıplara karışmış, kimisi kalıp yeni bir yaşama hazırlanmıştı. Tabii bir de gitmek ve kalmak arasında sıkışıp kalmış bakışlar vardı, Barlas'ın arkadaşları tam da o aradaydı... Her biri gitmek için sabırsızlanıyor ancak Barlas'ı bekleyişlerinden dolayı yapamıyorlardı. Kaldıkça içlerini kemirip duran sıkıntı, kaybedilen zamanın bir çeşit yansımasıydı. Gitseler bulabilir miydi ki Barlas onları? Kalsalar, kızar mıydı?.. Geçen kısa sürede, Saray hizmete açılabilmişti ancak dıştan görünen güvensiz döküntüleri yüzünden neredeyse kimse içine girmiyordu. Saray'a girme rekorunun önde gelenleri Temsilciler olsa da, rekoru kıran asıl kişi Alp'ti, kütüphane ve balkonların müdavimi oluvermişti. O gecenin ardından sabahlara kadar kâbus görmüştü, amansız hastalıkların çokça gelip bulduğu kişi olmuştu; iki üç saat aralıklarla kusuyor, birkaç dakika titriyor, saatlerce uyuyor ya da hiç mi hiç uyuyamıyordu. Tüm bu rahatsızlıkların sebebi, kaybettiği kardeşine duyduğu sevginin, psikolojik tepkimesiydi, yoksa o da çok iyi biliyordu ki, okuduğu lanetin yan etkileri bunlar değildi, bir vakit gelip onu korkunç derecede meşgul edecek başka şeyler olacaktı... Ödeyecekti bu bedeli, koskoca Diyar'ı lanetiyle meşgul etmesinin bir bedeli vardı elbette... Bilmese de bunu biliyordu; henüz bilmediği bir bedel ödeyecekti bir zaman...
Bahçede el ele dolaşan Kıvanç ve Evrim, çevresinde dönüp duran donuk bakışlara eşlik etmiş vaziyette, amaçsızca yürüyorlardı; elleri asla ayrılmıyor, gözleri bir türlü birbirini bulmuyordu. Ortalığı yasa boğan siyah çadırların arasında zaman öldürüyorlardı. Öldürülen zamanın acısı çıkacaktı; bunu biliyor ama amaçsızlığa doymuyorlardı; şehveti için işlenen bir günahın koynunda gibiydiler...
"Ne kadar sürecek bu?" dedi Evrim gözlerini boşluktan almadan.
"O, dönene kadar." dedi Kıvanç sitem eder gibi.
"Onu beklemek zorunda değiliz, değilim, değilsin..."
Kıvanç onca zaman sonra duyabildiği öfke içinde Evrim'in gözlerine baktı, "Ne söylemeye çalışıyorsun?" dedi azarlar gibi.
"Tükeniyoruz, çekip gidelim buralardan!" Kıvanç duymak istemediği bir şeyi duyup da reddeder gibi kafasını seri bir şekilde iki yana salladı, gözlerini kaçırdı, "Kıvanç..." diye diretti Evrim kederli bir sesle, "Lütfen... Biliyorum ne kadar kızsan ne kadar söylensen de arkadaşın o senin ancak dayanamayız... Büyük bir oyun dönüyor, anlıyor musun? Yapamayız, biz yapamayız..."
Evrim'in gözleri doldu, Kıvanç buna karşılık sıkıca sarıldı, "Ağlama sakın." dedi ağlamaklı bir sesle.
"Ölüyorduk Kıvanç..." dedi Evrim gözyaşlarını tutamayarak, "Ölebilirdik, o çocuğun soluğu nasıl kesildiyse, bizim de kesilebilirdi, hiç olup kalabilirdik..."
Kıvanç gözünden düşen bir damla yaşı öfkeyle sildi, Evrim'i saçlarından öpüp bağrına bastı, aşığının ölüme olan korkusuyla yüz yüzeydi, elinden hiçbir şey gelemezdi ki, bu korku her yüreğe misafirdi, hem de geldikten sonra bir an olsun çekip gitmeyen bir misafir... "Ağlama aşkım..." dedi Evrim'in hıçkırığa dönüşen iniltilerine karşılık, "Benden bunu isteme, lütfen..." Evrim ağlamayı kesmeden Kıvanç'ın kollarından kurtulup uzaklaştı, Kıvanç ardı ardına düşen gözyaşlarını canına kasteder gibi tokatlayarak sildi, yanı başından duran taşa sertçe vurup acısını çekti. Bulacaktı! Her neredeyse gidip bulacaktı arkadaşını! Söylediği son cümlenin, 'Yol, senin yolun!' olmasını istemiyordu... Ondan özür dileyip yolun sonuna kadar yanında yürümek istiyordu, geç kalmıştı belki ama daha da geç kalamazdı! Gitmeye yeltendi, o gece gördüğü ateşten bedenin gittiği yöne koşacaktı, sonunda neyle karşılaşacak olursa olsun! Tam o sırada biri seslendi, hışımla döndü, bağıracaktı ancak yersiz olurdu bu, "Efendim Rüzgâr?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UYANIŞ (LS1)
FantasyUYANIŞ (Lütfedilmiş Serisi 1) / 2015*2021 Barlas Morel, anneannesinin ölümü üzerine en yakın arkadaşı Kıvanç'la yaşamaya başlar. Çok geçmeden kendini garip olaylar silsilesi içinde bulur: Hiç tanımadığı kişilerin kapısına gelmesi, gittiği ortamlarda...