"Hyacinth! Hey! Hyacinth buradayım!"
Tüm Sparta sarayında Chloris'in ayak sesleri ve Artemis'in söylenmeleri yankılanıyordu. Onun bu sonsuz neşesi ve kardeşi için olan çabalarından bıkmıştı. Sevgilisinin ilgisini istiyordu ama Psyche yüzünden her şey bozulmuştu.
"Chloris yeter! Bir Tanrıça gibi davranamıyorsan en azından bir Prenses gibi davran ve saraydaki basit hizmetçilere bizi rezil etmeyi kes!"
Artemis büyük bir hata yapmıştı. Ellerinin arasından kaybolan sıcak dokunuşla her şeyi daha net anlamıştı. Chloris'in gururu tüm Dünyayı bir buz kütlesine çevirecek kadar güçlüydü ve Artemis o parlayan gülüşün gözlerinin önünde soluşunu seyretmişti. Chloris ne kadar narin görünse de değildi.
"Üzgünüm, Tanrıçam. Eğer rahatsız olursanız sarayınıza dönebilirsiniz."
Chloris önünde dizlerini kırıp birazcık eğilmiş ve saygısını belirtip hızla ona arkasını dönmüştü. Artemis peşinden gitse bile Chloris için o şuan yoktu. Chloris sonunda perinin yanına ulaşmış ve onu kendine getirebilmek için hafifçe omzuna dokunmuştu. Tam konuşmak üzereydi ki yüzünde donuk bir ifadeye sahip olan Hyacinth sözü devralmıştı.
"Her şeyin farkındayım, Chloris ama Daphne neden benden bu kadar nefret ediyor? Anlayamıyorum. Bu çok canımı yakıyor. Ona hiçbir şey yapmadım."
"Apollo acımasız birisidir, Hyacinth. Büyük ihtimalle önce senin canını yakmak için ona yaklaştı sonra da onun canını yakmak için sana döndü. Buna bu kadar kafayı takmamalısın."
Chloris yerine Artemis konuştuğunda Hyacinth'in kaşları çatılmıştı. İkiz kardeşini ona mı kötülüyordu?
"Onu boşver. Jaemin saraya geri dönmemeli. Annem sadece Daphne ile anlaşmadı, taraf değiştirmiş gibi görünüp Afrodit ve Ares'le anlaşmış, Paris yüzünden onlardan ne kadar nefret ettiğini biliyorsun. Sandıklarının aksine annem sıradan insan değil, o Zeus'un kanını taşıyor ve eğer engel olmazsak tekrar savaş baştabilirler." *
Chloris yavaşça yaklaşmış ve elini uzun çocuğun omzuna koymuştu. Gözlerini kapatırken güçlerini belli eden parlak yeşil ruhlar çevresini sararken genç oğlanın üzerindeki beyaz kumaşın üzeri binlerce gardenya çiçeği kaplamıştı. Chloris geri çekildiğinde Hyacinth'in gözlerindeki hüzün daha belirgin hale gelmişti.
Hyacinth, sonsuz bir bağla bağlıydı, Chloris'e. Bir peri ruhu olsa da Chloris ona bir hayat bahşetmiş ve tüm sümbülleri ona adamıştı. O genç çocuğu öyle çok sevmişti ki o can bulduğu gün tüm dünyada açan ilk çiçek yeşermişti, mor bir sümbül. Mor renkteki bir sümbül, sadakati ve bağlılığı ayrıcada mutluluğu temsil ederdi. Chloris bunu seçmişti çünkü o genç gözüne hep neşe dolu ve oldukça saf bir iyiliğe sahipti. Ama Chloris'in aksine Hyacinth, kendisini bir gardenya olarak nitelendirirdi, solmuş bir güzelliğin gardenyası. Tabi unuttuğu tek şey Chloris için gardenyalar samimiyeti ve ruhun saflığı ve sevinci demekti.
"Çok kötü şeyler olabilir, Hyacinth. Bu uçsuz bucaksız saçmalık yüzünden tekrar insanların ölmesini istemiyorum. Güvenebileceğim tek kişi sensin. Cupid'in kazanmasına yardım et."
Bu bir ricadan çok yalvarma gibiydi ve Hyacinth bu görüntüye daha fazla dayanamazdı. Hyacinth hızla tanrıçanın önünde diz çökmüş ve ellerini tutmuştu.
"Eğer siz istiyorsanız canımı bile feda etmeye hazırım, Tanrıçam!"
-
Son hatırlatma:
Chloris- Somin
Artemis- Jiwoo
Hyacinth-Jungwoo
Helen- Baekhyun
Afrodit-Taeyong
Ares-Jaehyun
Daphne- Donghyuck
Psyche-Jaemin------------------------------------------------------------------------------------
Bu arada hikaye 2 farklı zamanda geçiyor umarım fark edebilmişsinizdir.*bilmeyenler için hemen anlatıyorum. Hikayede Jaemin'in annesi olan Helen truva savaşına sebep olan kişi. Efsaneyi isterseniz araştırabilirsiniz ama kısaca bahsedeyim. Tüm tanrıların davet edildiği bir yere aresin kardeşi Eris (kavga ve karmaşa tanrıçası) davet edilmiyor. Buna çok sinirleniyor ve üzerinde tanrıçaların en güzeline anlamında "kallisti" yazan bir altın elmayı bu davetteki tanrıların önüne atıyor. Elmaya sahip olmak için Athena, Afrodit ve Hera tartışıyor. Kimin alacağına karar veremeyen Zeus seçimi Paris isimli bir çifçiye bırakıyor, o da dünyanın en güzel kadınını teklif eden Afrodite veriyor ve bu sayede afrodit güzellik tanrıçası sayılıyor. Ama Parisin istediği kadın Helen bir kralın eşi bu yüzden Truva savaşı çıkıyor ve buna tanrılarda dahil oluyor. Afrodit truva tarafında, Hera da Sparta tarafında yer alıyor. Sonunda truva kaybediyor ve Paris ölüyor, Helende kral olan eşine spartaya dönüyor. Chloris'in bahsettiği savaş bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cupid's Frame
Historical Fiction"İçimdeki bu yangını söndüremiyorsun. Seni de ısıtmıyor sıcaklığım... ama ben burada seni sevdiğim için yalnız başıma yanıyorum, Jaemin." ~ "Lee Jeno... sen nefretimin ateşinin ne kadar yakıcı olduğunu öğreneceksin. Bana yaptığın her şeyi sana ödet...