Jaemin, tekrar çimlere basabiliyor olmanın neşesini nasıl yaşayacağını bile bilmeden delicesine etrafta koşuşturuyordu. Neredeyse yıllarını aptal bir kulede tek başına geçirmiş ve Daphne sayesinde aslında geçirmek zorunda olmadığını öğrenmişti. Bu onun için yeterliydi, Cupid'i fazlasıyla bile beklemişti ve bu aşkın, bu bekleyişin sonu gelmiyordu. Gerçi bir sonu olmasını isterdi, o kolların arasında olabilmeyi tüm özgürlüklere tercih ederdi ama tanrının ondan haberi bile yoktu.
"Nasıl bir dünyada Aşkların Tanrısı böyle bir sevgiyi görmezden gelebilir ki? Birazcık bile varlığımı fark etmesi için ölmem mi ger-"
Cümlesini yarıda kesmesinin sebebi hiçte tanıdık olmayan bir kahkahayı işitmesiydi. Burada yalnız olduğunu sanıyordu? Ki Jaemin kim olduğunı anlamaya çabalayamadan ondan biraz uzaktaki Apolo'nun sesini duymuştu.
"Hey, biricik Psyche! Bu gün çok mutlu görünüyorsun! Sana bir iyilik yapmama izin ver. Biricik sevgilin bakalım seni nasıl kurtarabilir birlikte öğrenelim."
Jaemin duyduklarını sindirmeye vakit bile bulamadan tam ayaklarının dibine oldukça keskin bir ok düşmüştü ve neredeyse yanındaki taşı parçalara ayırmıştı. Jaemin bunu çok iyi biliyordu. Uyarı atışı yapmıştı, birazdan kedinin fareyle oynadığı gibi onunla oyun oynayacaktı ama bu oyunda Jaemin'in hiçbir çıkışı yoktu bile. Apollo kadar güçlü birisiyle savaşamazdı da. O yüzden kurtulmayı deneyecekti. Arkasını dönmüş ve tam koşacağı anda önünde Daphne belirmişti. Jaemin daha net anlıyordu, perinin zehrini kabul etmişti ve onu kışkırtmasına izin vermişti.
"Biraz önce öldüğünde onun fark edip etmeyeceğini merak ediyordun değil mi, Psyche? Şimdi neden kaçıyorsun?"
Jaemin kısa bir anlığına arkasına dönmüş ve onu sırıtarak izleyen Mark'a bakmıştı. Hiçbir şüphe yoktu ki, Haechan'la aynı ifadeye sahiplerdi. Birbirleri için yaratılmış olmalılardı, iki şeytan...
"Apollo sakın bir aptallık yapma!"
Jaemin'de dahil herkes resmen bir çığlığı andıran uyarının sahibine dönmüştü ama diğer ikilinin aksine o Jeno'ya bakıyordu, Hyacinth'e değil. Öyle göz kamaştırıcı görünüyordu ki, eşsiz yüzü, kendine has göz kamaştıran beyaz kanatları ve yüzündeki o ifade... neden o kadar üzgün bakıyordu? Yoksa göğsüne saplanan bu acıyı görebiliyor muydu?
"Psyche!"
O acı dolu tını onu gerçeğe döndüren ilk şey olmuş ve elini neden bu kadar canını yaktığını anladığını bilmediği göğsüne götürmüştü. Parmaklarının ucunda hissettiği sıcak kana tepki veremeden önce bedeni yere yığılmak üzereydi ki, günlerce beklediği o kollar tarafından yere yığılmadan önce yakalanmıştı. Hiçbir şey diyemiyordu çünkü Cupid'in sinirden kıpkırmızı olan gözlerinden kendini alamıyordu.
Psyche ve Cupid'in dışındaki dünyadaysa her şey fazlasıyla şok ediciydi. Kendisiyle birlikte gelen Hyacinth ve hissettiği acıyla kardeşini oldukça uzaktan izleyen Chloris dışında herkes bir zafer yaşıyordu. Olimposta kimsenin sözünü geçiremediği o asi Tanrı basit bir insanın acısıyla ihtişamlı kanatlarını kaybediyordu. Aşk Tanrısı aşık olduğu adamı kaybetmişti ve belki de bir ölüm en fazla bu kadar acı verici olabilirdi.
"Cupid... üzgünüm..."
Hyacinth yavaşça ikiliye doğru ilerlemiş ve yere çöktüğünde bile Jeno bir saniyeliğine bakışlarını ona çevirmemişti. Gözlerini biricik sevgilisinden ayıramıyordu bile. Onu tanıdığı ilk günden beri onu korumak için çabalıyor olsa da başarılı olamamıştı. Nefret ettiği Ares ve Apollo'nun daima yanında olmasının tek sebebi buydu, yanlış bir şey yapmadıklarından emin olmak ve Cupid, Psyche'yi tanıdığı ilk günden beri tüm vaktini düşmanlarına yakın olup onları gözetleyerek geçirse de başarılı olamamıştı.
"Bu hayat belki de benim için değil onun içindir..."
Hyacinth aklındakileri düşünmeden söylerken gözlerinden dökülen yaşlara engel olamıyordu. Gözleri kısa bir süreliğine aşık olduğu Tanrıya ve onun sevgisiz gözlerine gitmişti, Apollo onu asla gerçekten sevmemişti. Onu defalarca uyarmasına rağmen onu asla dinlememişti ve belki de her şeyi düzeltebilirdi. Kendisi mutsuz olsa da belki Daphne mutlu olabilirdi...
"Hiçbir zaman böyle bir sevgiyi tadamayacağımı biliyorum ama en azından böylesine birisini seviyordum ve o tüm yalvarmalarıma rağmen hatasını yaptı. Özür dilerim, Cupid... izin ver her şeyi düzelteyim."
İlk defa o an Cupid bakışlarını kaldırmış ve Hyacinth'e bakmıştı. Düzeltmek mi demişti? Apollo buna gülmek istiyordu ama kendini tutmuştu, en az Psyche kadar basit bir insandı nasıl düzeltebilirdi ki? Apollo'nun aksine Chloris gerçeği biliyordu, deli gibi saklasa da Hyacinth bir peri ruhuydu.
"Hatanı düzelteceğim ama bedelini de ödemeni istiyorum, Apollo... Seni hep sevmiştim, ilk tanıştığımız geceden beri kalbim hep seni istedi ama şimdi... kırık kalbimi de alıp bu dünyadan gidiyorum... umarım beni asşa unutamazsın, Apollo."
Her şey yalandı değil mi? Apollo hala sırtı onlara dönük bir haldeydi ama tek bir adım bile atamıyordu. Hepsi bir yalandı, bir insan hiçbir şeyi değiştiremezdi.
Onun görmediği veda sahnesinde Hyacinth ilk defa kanatlarını açmıştı. Ruhunu feda ederken tüm bedeninin sümbül yapraklarına dönüşmesine ve bir bir solmasına izin vermişti. Etraflarında yeşeren sümbüllerle Psyche yavaşça gözlerine açmış ve kendisine deli gibi sarılan Tanrıya sarılmıştı. Cupid her şeyin daha farklı olmasını dilediği için ağlıyordu şimdi de. Hyacinth'in gerçek sevgiyi hissedemediği ve acı içinde öldüğü bir dünyada kendisini değersiz hissediyordu. Aşkların ve Şehvetin Tanrısı, tüm mutluluklara lanet ediyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cupid's Frame
Historical Fiction"İçimdeki bu yangını söndüremiyorsun. Seni de ısıtmıyor sıcaklığım... ama ben burada seni sevdiğim için yalnız başıma yanıyorum, Jaemin." ~ "Lee Jeno... sen nefretimin ateşinin ne kadar yakıcı olduğunu öğreneceksin. Bana yaptığın her şeyi sana ödet...