"Tatlı uykular, bebeğim."
Jeno hiçkimseye göstermediği bir sevimlilik ve şefkatle söylemiş ve arkasını yatağında uzanan çocuğa dönüp ışığı kapatmıştı ki duyduğu sesle hızla ona dönmüştü. Lee Jeno'nun en büyük zayıf noktası bu sesin sahibiydi.
"Baba... aklıma takılan bir şey var. Benimle biraz daha kalamaz mısın?"
Jeno elini düğmeden çekmiş ve yüzünde engel olamadığı bir gülümsemeyle geri oğlunun yanına dönmüş ve yanındaki yerini alıp oğlunu kendine çekmişti.
"Annemin dayımla konuşmalarını duydum. Tanrıların güvenilmez olduğunu ve senin beni yanlış etkilediğini söyledi... Annem neden hep böyle sinir bozucu davranıyor ki? Bence oldukça eğlenceliler."
'Klasik Psyche işte. Bir şeyleri bozup Kral kızı gibi davranmazsa asla olmaz' diye kendi kendine söylendi Jeno. Gerçi Jaemin ona tekrar 'Kral kızı' diye hitap ettiğini duysaydı tüm etlerini lime lime ederdi. Gerçi güzelliği tüm tanrıçaları kıskandırdığı için kimse Jeno'ya haksız olduğunu söyleyemezdi.
"Sevimli veletler ne zaman anneleri hakkında söylenme hakkına sahipler, ha?"
Jisung dudaklarını sarkıtarak babasına bakmış ve Jeno gülmeye başladığında iyice somurtmuştu. Ciddiydi... Annesiyle ilgili berbat sorunları vardı.
"Yeni bir hikaye anlatmayacaksan gitmelisin, baba. Senin annemi savunup ne kadar güzel olduğunu söylenmeni dinleyemem. Apollo'ya ne olduğunu anlatma vaktin geldi."
Jeno'nun gözleri duyduğu isimle Jisung'un odasındaki camın kenarında duran sümbül'e takılmıştı. Dışarıda kar yağıyor olsa bile o sümbül asla ölmez ya da solmazdı çünkü üzerindeki gücü Jeno ve Hyacinth yani bildiğimiz adıyla Jungwoo dışında kimse bilmiyordu.
"Apollo aptalını boşver, onun yerine sana en büyük düşmanlarından birisinin hikayesini anlatacağım ama bu hikaye ikimiz arasında bir sır olarak kalacak. Annen bile olsa kimseye anlatmamalısın."
Jisung başını babasının omzuna yaslamış ve her zaman olduğu gibi onun anlattığı hikayeleri(!) Dinleyerek uyuma seansına geçmişti.
"Belki de Tarihçi olmaktansa yazar falan olmalısındır baba. Zaten annem hikayeler uydurduğunu duysaydı beni asla yanına yollamazdı."
Jeno, Jisung'un görmediğinden emin olduğu in buruk bir gülümseme takınmış ve bir damlanın gözlerinden firar etmesine izin vermişti. Hayır... hikayeleri uydurma değildi. Jaemin öylece hayatına devam etme konusunda yetenekli olsa bile Jeno bu konuda berbattı. Eski hayatını ve gücünü geri istiyordu. Dışlanmış olmak istemiyordu ya da hayatındaki en değerli kişiyi yani biricik oğlunu koruyabilmek için diğer Tanrıların yardımına ihtiyaç duymak istemiyordu. Jaemin hayatın bütün yükünü ona bırakmış ve tüm enkazın içinden tek bir yara bile almadan kurtulmuştu ama eğer Jaemin'e sorarsanız, başınıza bulduğu ilk nesneyi fırlatırıp tacını ve krallığını kaybettiğini ve acı çektiğini söylerdi. Jeno'nun kaybettiklerinin yanında bunlar solda sıfır olarak kalırdı.
"Söylenmeyi kes küçük adam...
Hikayemiz artık aşk ve güzellik Tanrıçası olarak anılan Afrodit'in en az babası kadar çapkın oğlu hakkında. Bu güzel Tanrıça hiç istemdiği bir tanrıyla evleniyor ama Tanrılar arasında en yakışıklı ve güçlü olan savaş tanrısına çekilmekten kendisini alamıyor. Bir sürü bebekleri oluyor ve bunlardan birisi Aşk -ve cinsellik ama bunu Jisung'a söyleyemezdi.- Tanrısı Cupid, kocaman beyaz kanatları ve altın oklarıyla oldukça yakışıklı bir tanrı ama biraz yaramaz birisi. Daha önce bir çok Tanrıçanın, prensesin hatta perilerin bile kalbini kırmış hatta. Apollo ve Daphe'nin aşık olmasına sebep olan kişi ama hikayemiz bu değil biricik oğlum.
Bu yakışıklı Tanrı annesinin asla sözünden çıkmıyor ve ona aşırı saygı duyuyor ama Afrodit kıskanç bir Tanrıça bu yüzden oğlunu sürekli kullanıyordu. Bir gün Menelaos ve Helen'in oğluları olan Sparta prensi Psyche'yi bir dağa götürmesini ve dünyanın en çirkin canavarına aşık etmesini istiyor. Cupid, prensi görene kadar neden böyle bir şey istediğini anlayamıyor ama annesinin kıskançlığını bildiği için çok güzel birisi olduğunu düşünüyor. Apollo aracalığıyla Krala düğün için hazırlanmasını istediğini söyletiyor ve o gün geldiğinde en güçlü oklarından birisini eline alıyor ve... yavaşça Prensi hedef... alıyır...
Jeno daha fazla devam edemeyecek gibi hissediyordu. O günleri çok net bir şekilde hatırlıyordu. Nasıl unutabilirdi ki, Jaemin'in gözlerinde o parıltıyı tekrar görebilmek için kanatlarını feda etmişti.
Ve o an Prensle göz göze geliyorlar ve ok elinden düşüyor. Herkesi aşık eden Cupid ilk defa daha okunu bile atmadan o dakika aşık oluyor ve böyle bir güzelliğe kıyamayacağını fark ediyor. O an hızla yanına uçup prensi kollarının arasına alıp bir süre aşklarını yaşayacakları bir şatoya götürüyor ama kendisini beğenmeyeceğinden korktuğu için prensi bıraktığı gibi kaçıyor...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cupid's Frame
היסטורי בדיוני"İçimdeki bu yangını söndüremiyorsun. Seni de ısıtmıyor sıcaklığım... ama ben burada seni sevdiğim için yalnız başıma yanıyorum, Jaemin." ~ "Lee Jeno... sen nefretimin ateşinin ne kadar yakıcı olduğunu öğreneceksin. Bana yaptığın her şeyi sana ödet...