Jeno, içini kaplayan tüm o kötü düşüncelerle kayalık dağın tepesine oturmuş ve kaleyi seyrediyordu. Kalenin minik penceresinden görebildiği kadarıyla Kralın 'kayıp' oğlu Jaemin hayal kurmak için yatağına uzanmış ve can sıkıntısını geçirmeye çalışıyordu.
Biraz uzaklarındaysa Jungwoo ve Mark tartışmaya başlamışlardı. Mark, Jungwoo'nun düşmanı Jeno'yla bu kadar yakın olmasını hiç istemiyor ve geri evlerine dönmek istediğini söyleyip duruyordu. Jungwoo içinse Jeno'ya yardım etmesi gerektiği için buradaydı ve bu tablo ona gerçek aşkı hatırlatıyordu. Aşkların ve Şehvetin Tanrısı Cupid bir dağın tepesinde basit bir insanı izliyordu. Sanırım Tanrılar tarihinin en acı verici anlarından birisi bu olmalıydı.
Jungwoo kolunu kurtarabildiği gibi hızla Jeno'ya doğru koşmuş ve arkasından bağıran Mark'ı bir an bile umursamamıştı. Yavaşça kolunu kendisinden birkaç yaş küçük Tanrının omzuna koymuş ve yavaşça yanına oturmuştu.
"Eğer onu böyle uzaktan izlemeye devam edersen zavallı insanın ölecek. Unutmuş olabilirsin ama o bir evcil hayvan değil onu oraya kapatıp öylece izleyemezsin."
"Hyacinth... anlamıyorsun bu çok farklı bir şey."
"Çocuk gibi davranma ve git işte. Bunu da ona vermeyi unutma."
Jungwoo yanındaki sepeti Jeno'nun dizlerinin üzerine bırakmış ve gitmesi için şakayla karışık Jeno'yu sırtından itmişti.
"Ya diğer insanlar gibi sadece Tanrı olduğum için benden etkilendiyse?"
Jungwoo duyduklarıyla göz devirmişti. Kendisi de Jaemin gibi bir insandı ve Jeno'dan hiçbir şekilde etkilenmediğine emindi.
"O zaman aptal suratını kapat ve yanına git. Zavallı çocuk buradan bakınca hapsedilmiş bir hamster gibi görünüyor."
Jeno haklı olabileceğini düşünmüştü. Yanlarında birisini daha hissettiğinde arkasını dönmüş ve Apollo'ya denk gelmişti. Ondan nefret etmiyordu ama diğerinin nefretine de engel olamıyordu. Alaycı bir tavırla Apollo'ya bakıyorken ayağa kalkmış ve ona gösteriş yaparcasına kanatlarını açmıştı.
"Sevimli insanınla ilgilenmiyorum, korkak ama eğer seni sevmemesinden korkuyorsan onu altın oklarından birisiyle vurabilirim."
Mark dişlerini sıkmış ve yakınındaki Jeno'yu sertçe itmişti. Böylece Jeno kayalıklardan düşse bile kanatları sayesinde hala onların karşısında duruyordu. Birazdan ikisinin arasındaki gerilim sadece tartışmakla kalmayacak ve silahları konuşacaktı. Jungwoo bunu çok iyi biliyordu, bu yüzden Mark'ın önüne geçmiş ve sevimlilikler yaparak onu ikna etmeye çalışmıştı. Çünkü eğer kalırlarsa Jeno aşk oklarıyla yenilirdi ama oynun kurallarını değiştirir ve Apollo'nun hayatını mahvederdi. Jeno güç gösterilerinde hep yenilse bile günün sonunda hep o kazanırdı. Diğer tanrılarınki gibi ölümcül silahlar kullanamıyor olsa da hepsinden daha güçlüydü. Jungwoo bundan çok korkuyordu, Jeno'nun intikam için onu kullanmasından ve belki de Mark'ı kaybetmekten. Bu yüzden son defa ona el sallamış ve Mark'ı uzaklaştırmak için geldikleri kuğunun sırtına binip Olympos'a dönmüşlerdi.
Jeno'ysa çabuk sakinleşmiş ve arkasını dönüp elindeki sepetle kalenin kapısına dayanmıştı. Üzerindeki uzun beyaz kumaşı tek seferde yırtmış ve dikkatlice minik bir peçeye dönüştürüp yüzünü kapatabilecek şekilde başının üzerine koymuştu. Sadece kısa bir anlığına Jaemin'i görecek ve geri gidecekti. Kalenin kapısını yavaşça açmış ve geri kapatıp hızla merdivenlerden çıkıp içindeki heyecanı bastırdıktan sonra Jaemin'in odasına ulaşmıştı. Kapıyı açtığı gibi Jaemin yatağından kalkmış ve heyecanla yanına gelmişti. Jeno hızla başını eğerken kumaşın izin verdiği kadarıyla ona bakmaya çalışmıştı.
"Sonunda geldin! Beni cidden ölüme terk ettiğini sanmıştım. Biliyor musun? İlk defa bir melek görüyorum ve bu çok heyecan verici."
Jeno sessiz kaldıkça Jaemin daha çok konuşuyor ve bir cevap alabilmek için çabalıyordu. Cevap beklercesine sustuğunda Jeno elindeki sepeti Jaemin'in önüne bırakmış ve gitmek için arkasını dönmüştü. Jaemin sinirle yumruklarını sıkmış ve hızla Jeno'nun önüne geçip ayağını yere vurmuştu. İstediği her şeyi almaya alışıktı ve pes etmek ya da görmezden gelinmek ona göre değildi.
"Karşında kimin olduğunu bilmiyorsun sanırım, melek! Ben Sparta'nın tek prensi Jaemin ve bana cevap vermek zorundasın!"
Jeno onun bu özgüvenine gerçekten hayran kalmış ve şaşırmıştı. Yine de ona kızamazdı, bu şımarık halleri gözüne aşırı sevimli gelmişti ama beklemediği bir şey olmuştu. Jaemin tekrar cevap alamadığı için sinirle yüzünü kapatan kumaşı sertçe kavramış ve çekip yere bırakmıştı. O anda gözleri birbirleriyle buluşmuştu...
Tabiki aptal Aşk Tanrımız o an gizlenmenin aptalca olduğunu düşünüp başını kaldırmış ve omuzlarını gerip kanatlarını açmıştı. İsteği kralın oğlunu kendine aşık etmekti, ki bilmiyordu ki kralın oğlu çoktan ona aşık olmuştu bile.
"Tanrılarında kanatları olur, Psyche. Sen kimle konuştuğuna dikkat etmelisin."
O anda aşk tanrımız şaşkın oğlanı yalnız bırakıp hızla odadan ve kaleden çıkmış..."
"Ona hiç sinirlenmediğine emin misin, baba? Koskoca Tanrı'nın karşısına dikilip ona saygısızlık etmiş ama Cupid'in tek söylediği bu muymuş? Gerçekten aptal olmalı."
Jeno, anılarından bir anlığına kopmuş ve tekrar oğluna bakmıştı. Saatler geçiyor olmasına rağmen oğlu uyumumakta inat ediyordu.
"Psyche'e aşık olmuş sonuçta. Büyüdüğünde ona hak vereceğine eminim, Jisung ama şimdi uyuman gerekiyor, annen eğer geç uyuduğunu öğrenirse ikimize de çok kızar."
"Pekala, ama sadece annemden korktuğum için bunu kabul ediyorum."
Jeno oğlunun alnına minik bir öpücük kondurmuş ve yatağından kalkıp çocuğun uzanmasını sağlamıştı. Üzerini dikkatle örterken kendisini izleyen oğluna gülümsemişti.
"Değil mi, bence de annen çok korkunç. Aynı Psyche gibi, karşısında kimin olduğunu umursamıyor bile. İyi uykular, minik meleğim."
Işığı kapatmış ve Jisung'un odasından çıkıp salona geçmişti. Bu gerçekten içmek ve hiçbir şeyi hatırlamak istemiyordu.
Karıştıran olursa diye;
Pysche ← Jaemin
Apollo ← Mark
Hyacinth ← Jungwoo
Daha sonra dahil olacaklarlarda var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cupid's Frame
Narrativa Storica"İçimdeki bu yangını söndüremiyorsun. Seni de ısıtmıyor sıcaklığım... ama ben burada seni sevdiğim için yalnız başıma yanıyorum, Jaemin." ~ "Lee Jeno... sen nefretimin ateşinin ne kadar yakıcı olduğunu öğreneceksin. Bana yaptığın her şeyi sana ödet...