"Chloris... seni görmek büyük bir şeref. Ne oldu artık basit bir insan gibi olmak istemiyor musunuz?"
Afrodit. Chloris'in en büyük düşmanı. Hayatının bu hale gelmesinin tek sebebi oydu, o ve saçma hevesleri. Chloris onun bu bencil davranışlarından nefret ediyordu.
"Seni özledim, Afrodit. Gideceğim cehenneme seni de götüreceğim. Sen tüm dünya tarihinin görebileceği en berbat tanrısın. Bunu kendi öz oğluna nasıl yapabilirsin? Birbirlerini ne kadar sevdiklerini görmüyorken neden bunu yapıyorsun? Neden savaşlara sebep oluyorsun?"
Fazla sakindi, sesinin tonlaması asla bozulmuyor ve asla yükselmiyordu. Ses tonunun aksine bulundukları odanın taş zeminini kıran ve sürükleyerek buraya getirdiği ağır kılıç ve savaştan kaçmış gibi olan bir görüntüsü vardı. Ve sürüklediği kılıcın bu kadar paslı ve siyah durmasını tek sebebi Artemis'e ait olmasıydı. Kardeşi için öyle endişeliydi ki sevdiğine bile ihanet etmeyi göze almıştı.
"Geri adım at, Afrodit ve onları rahat bırak. Eğer bu yüzden ölecek birisini arıyorsan ben varım. Gerekirse aşığın Ares'i çağır, kimseden korkmuyorum."
Taeyong oturduğu, tahtta biraz daha geriye kayıp iyice yayılmış ve yüzüne yerleştirdiği sırıtışla karşısındaki dağınık görüntüyü izlemişti. Bu cesaret onun gibi basit tanrılar için çok fazlaydı. Ona göre Somin fazlasıyla yetersiz bir tanrıydı, öyle ya insan gibi yaşıyordu ve tanrıların arasına kabul edilmiyordu bile.
"Cesaretini tebrik ederim, Chloris ancak şuan ne yaparsam yapayım insan kardeşinin ruhunu geri getiremem. Apollo çoktan intikamını almıştır bile. Üzgünüm."
O an afrodit varlığı boyunca gördüğü en değerli anı yaşıyordu, gözlerinin önünde Chloris'in yıkılışını seyrediyordu. Teni tirtir titriyor ve gözleri doluyordu. Sonra yere düşen kılıcı bile umursamadan koşarak gitmişti. Chloris için bundan daha acı bir haber yoktu bile.
Diğer tarafta ise Afrodit, insanların mutsuzluklarından zevk alan birisine dönüşmüştü. Öyle kahkahalar atıyordu ki saray değil tüm dünya sarsılıyordu sanki neşesiyle.
" bu gösteriyi kaçıramam, bekle beni Chloris!"
Tüm ihtişamıyla ve başına konan zafer tacıyla birlikte tahtından inmişti. Aklını kaybetmiş tanrıçanın peşinden sakin adımlarla ilerliyor ve öyle neşe saçıyordu ki bastığı her mermerde sarmaşıklar ve binlerce çiçek yeşeriyordu, ta ki o ayaklarını çekene kadar. O geri çekildiğinde tüm çiçekler soluyor, sarmaşıklar çürüyordu. Afrodit kazanırken Cupid kaybediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cupid's Frame
Historische Romane"İçimdeki bu yangını söndüremiyorsun. Seni de ısıtmıyor sıcaklığım... ama ben burada seni sevdiğim için yalnız başıma yanıyorum, Jaemin." ~ "Lee Jeno... sen nefretimin ateşinin ne kadar yakıcı olduğunu öğreneceksin. Bana yaptığın her şeyi sana ödet...