Bir insanı en çok sevdikleri kırar , en çok en yakın oldukları darmadağın edermiş. Ben bu durumu birinci elden yaşayacağımı hiç düşünmemiştim. Evet ailemi kaybetmiştim ama en azından derdimi bilip yaslanacağım omuzlar ağlayacağım dostlar vardı. Ya şimdi kime ne diyebilirdim ki? Dilsiz yaşanmışlıkların verdiği kuru ve keskin bir acı kimle paylaşılırdı ki? Reisin sözleri hala kulaklarımda elimse ahizede takılı kalmışken kanayan kalbimin verdiği acı ile bir damla yaş süzüldü yanağımdan, silmedim. Odada gözlerimi gezdirdikten sonra eşyalarımı toparlayıp masadaki çay bardaklarını mutfağa koyduktan sonra son kez reisin evine bakıp kendimi dışarı attım. Her hareketim ağır aksaktı, bir umut belki reis beni hatırlarda gelir diye. Gelmedi. Ben de kendimi ayaklarımın insafına bıraktım. Karanlığın sessizliğinde amaçsız dolaşırken kendimi hiç ummadığım ama her zaman yaralarıma sessiz bir merhem olan değerli bir dostun kapısında buldum. Kapıya son bir güçle uzanıp hafifçe iki defa tıklattığımda içeriden gelen Fırat'ın "Ez têm" sesi ile elim kapıda beklemeye başladım. Kapıyı açtığında beni karşısında gören Fırat bir süre suratıma boş boş baktıktan sonra kaşlarını çatarak:
" Ne oldu? İyisin?" dediğinde işte ikinci yaş gözümden o an aktı.
" Değilim."
" Gel"
Açtığı kapıdan içeri girerken artık beni taşımaktan bitap düşmüş ayaklarım tökezleyince Fırat beni omzumdan yakalayıp ayağı ile kapıyı kapattı. İçeri kollarından destek aldığım dostumla ilerlerken hala kafamın içi reisin sözleri ile doluydu. Beni tekli koltuğa oturan dostuma yüzümde kurumuş iki damla yaş ile bakarken gözlerindeki soruya dudaklarım kendiliğinden cevap verdi.
" Kötüyüm Fırat hem de çok kötü"
" İstersin." diye gösterdiği rakıya bakıp başımla onaylayınca içeri doğru adımlayan Fırat'a:
"Sakın kimseye haber verme , dil dökecek halde değilim" dediğimde ise bana dönüp beni başı ile onayladı. Ne kadar sürdü hatırlamıyorum ama elinde bir bardak rakı ile içeri giren Fırat'ın bana uzattığı bardak ile düşüncelerimden sıyrıldım. Aldığım bardaktaki acı sıvıyı boğazımdan gönderirken umudum içimin yangınını unutturmasıydı. Ama ne yazık ki öyle olmadı. Fırat elimden bardağı alıp ikincisini doldurduğunda tam kafama dikecekken:
" zêde dike hêdî vexwarin( çarpar yavaş iç)" dedi. Onu umursamadan elimdeki bardağa boş boş bakıp" bana çarpan çarpmış zaten boşver" deyip onu da nefessiz içtiğimde içindeki yangının küllenmek şöyle dursun daha da harlandığını hissettim. Bu arada ne olduğunu sormayacak kadar ince düşünceli Fırat karşıma geçmiş masa hazırlıyordu.
" Açsın?"
Başımı sağa sola sallayıp hayır desem de Fırat sofraya bir şeyler koymaya devam ediyordu. Bense alkolün etkisi ile olsa gerek elimde olmadan pis pis sırıtıyordum. Bu arada kalan kapı ile dikleştim. Fırat eli ile otur işareti yapıp kapıya yöneldi. Tüm dikkatimi kapıya vermişken- ki karşımda nedendir bilinmez iki kapı vardı- içeri iki tane Kerim abi girince gözlerimi ovaladım.
" Abi senin ikizin var mı?" dediğimde ise güçlü bir kahkaha patlattı.
" Ne kadar içti bu çocuk Fırat?"
" İki ama tek dikiş."
Bunu duyan Kerim abi Fırat'a dönüp:
" Oğlum daha bu çocuk neden bu kadar içmesine izin verdin?"
"Özür dilerim abi unuttum kedi sirke içer?"
Fırat ile Kerim abilerin sözlerine kızıp yerimde dikleşerek:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKSAK(GAY)(TAMAMLANDI)
General FictionYıl 1983 İstanbul. Alevi dedesinin torunu Ali Kemal ve fakültenin reisi ülkücü Göktuğ. Talihsiz bir karşılaşma , talihsiz bir birliktelik. Pek çok çıkmaz sokak . Dede ve topal reis yan yana yürüyebilecekler mi?.. Başlangıç:26 temmuz 2021