Bölüm 15: Tekerlekli Kral

629 122 87
                                    

Ertuğrul tekerlekli sandalyesini ileriye doğru hareket ettirdi. İşe yaramaz diye adlandırdığı bacaklarında duran örtü tekerleğin kenarına sıkıştığında, sandalye ilerleyemedi. Genç adam önce sinirle dişlerini sıktı, ardından hafifçe öne doğru eğilerek sıkışan örtüyü kavradı ve çekiştirmeye başladı. 

Çevresinde bulunan insanlar onu sakinliği ile tanırdı. Ama Ertuğrul özellikle de sakatlığı söz konusu olduğunda içinde dizginlenemez öfkesini hissederdi. Ellerinin üzerine kapanan küçük ellere o kadar hazırlıksız yakalanmıştı ki refleksle doğrulmaya çalıştı ve neredeyse tekerli sandalyesinden aşağıya düşecekti. 

Nalan adamın öne kaykılan bedenini yakalamak istercesine atılmıştı ama Ertuğrul'un kendini atik bir hareketle geri çekmesi ve hemen ardından da yüzüne yerleştirdiği sert ifadeyle, olduğu yerde kalakaldı. Öne uzattığı ellerini geri çekerken utançtan yanaklarına ateş basmıştı. Sadece adama yardım etmek ve takılan örtüyü olduğu yerden çıkarmak istemişti. Ama şimdi Ertuğrul'un gözlerinde gördüğü öfkeyle sanki yanlış bir şey yapmış gibi hissetti. 

Belki de adamı ilk kez ona doğrudan bakarken görüyordu. Ve onda da Ertuğrul ondan hiç hoşlanmamış gibi gözüküyordu. Bu his canını düşündüğünden çok daha fazla acıttı. Sanki bir anda kalbi sıkıştı. Oradan bir an önce gidebilmek için "Ben özür dilerim. Seni korkutmak istememiştim." dedi. Ertuğrul'un yüzüne bir daha bakamamış, bakışlarını yeri süsleyen benek benek lekelere çevirmişti. Adamdan bir cevap beklemek yerine oradan uzaklaşmak için arkasını döndü ve koşar adım kapıya doğru yöneldi. 

Ertuğrul'un bakışları yerden kalktığında Nalan çoktan onlara ayrılan alanı terk etmişti. Bir kadını utandırmış ve hatta korkutmuştu. Sıkıntıyla nefesini bıraktı. Biraz önceki öfkesinin yerinde yeller esiyordu. Ona uzatılan bir ele verdiği tepki çok kırıcıydı, biliyordu. Sonra aklına sızan düşüncelerle kaşları çatıldı. 

Neden Nalan ona yardım etmek istediğinde kendini daha da eksik hissetmişti? Oysa insanların ona acıyan bakışlarla bakmasına alışıktı. Ama kadının yüz ifadesi, yanaklarındaki kızarıklık, onu daha da sinirlendirmişti. 

"Neden?"dedi içinden. En önemlisi de bu sorunun cevabını bulmayı gerçekten isteyip istemediğiydi. 

"Dalgınsın." diyen kadını işittiğinde öne düşürdüğü omuzlarını dikleştirdi. "Biraz." derken yeniden öne doğru eğildi ve tek hamlede örtüyü sıkıştığı yerden çekip çıkardı. Bacaklarının üzerine bir yığın halinde bıraktıktan sonra sandalyesini arkasında kaldığını bildiği kadına doğru çevirdi. 

Kanepeye yerleşmiş olan Agapi sağ bacağını sol bacağının üzerine atmış, gri renkte bedenine oturan bir takım giymişti. Küçük gözleri, birer bilye gibi yerinde hareket edip duruyordu sanki. Ve Ertuğrul her şeye rağmen yine de ona direkt bakmaktan hoşlanmıyordu. Sandalyesine ağır tempoda hareket etme komutu verdikten sonra ilerlemeye başladı. Yavaş yavaş onu izleyen kadına yaklaşıyordu. 

-Uykusuzum. 

Onan neden diye sormadı Agapi. Çünkü Ertuğrul bunu söylüyorsa bir şeyi çözmeye çok yaklaşmış demekti. Sırtını yasladığı yerden çeken kadın heyecan karışan sesiyle "Ne buldun?" diye sordu. 

Ertuğrul ona yakın olacak şekilde sandalyesini durdurdu. Ellerini sandalyesinin iki yanına yerleştiren genç adam, biraz önceki duygu karmaşası yaşayan aklını köşeye çekmiş ve sakinliğine kavuşmuş gibiydi. Öyle ki herkesin görmeye alışık olduğu o donuk yüz ifadesine kavuşmuştu. 

"Özge'ye saldırdılar. Biz gözetlerken Merit'in kulüp kameralarını devre dışı bırakmayı başardılar." diye başladı sözlerine. 

-Özge'nin çantasına not bıraktılar. Nalan Hanımın kimseyle paylaşmadığını iddia ettiği sırrını bildiler. Tüm bunların sonucunda içeriden bilgi alıyorlar diye düşündük. Yanıldık. İçeriden bilgi almıyorlar çünkü içerideler. 

HASAT "ŞAFAK VAKTİ"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin