Bölüm 3

2 0 0
                                    

Fırat Bey sinirinden nereye saldıracağını şaşırmıştı. Zaten pek normal biri değildi herhalde tüm dünya birlik olup onu delirtmek istiyordu. Neyse ki kız kardeşinin Cihan denen itte gönlü olduğunu biliyordu. En büyük temennisi kız kardeşinin bu işin sonunda -eğer olursa şayet evliliğinde- mutlu  olmasını istiyordu. Kız çocuğunun ne kadar başka olabileceğini kız kardeşinde görmüştü.Onun  mutluluğu Fırat için her şeyden daha önemliydi. Kız kardeşini kelimelerle anlatılamayacak kadar çok seviyordu. Fakat insan çiğ süt emmiş bir varlıktı. Canını istese düşünmeden vereceği kız kardeşi için Aslanlılardan bir kızla evlenmek onu düşündüyordu. Büyük ihtimal onun kız kardeşi olacaktı . Bu ayıba karşılık Simay  ve Cihan 'a düğün elbette yapılmayacaktı. Onlar da sahipsiz gibi öylece  bir nikahta evleneceklerdi.

Gerçi kendisinin düğünü olup da ne olacaktı? Burnu havada , kendini beğenmiş , o küçük fareyle mutlu olacak mıydı? O kız para için yemeyeceği halt yoktu.

Ayşe Hanım da oğlu Fırat gibi düşünüyordu . Gelini o kız olmamalıydı. O değil bir konağa hanım olmak bir eve besleme bile olamazdı. Ne kadar şirret olduğu gözlerindeki parıltıdan belliydi. Fakat bu evliliğe razı gelmemek kızının ölüm fermanına mühür basmaktı. Bir anne olarak ne yapacağını şaşırmıştı. Deli dolu olsa da kendini bilen  Fırat'tan mı yoksa evin küçücüğü olan Simay'dan mı vazgeçmeliydi?

O sırada Harfan Konağında karar masasına gitmek için bir hazırlık vardı. Kimsenin gözü ne Simay'da ne Cihan'daydı. Asıl mesele Fırat kimle evlenecekti. Bu evlilik onları mutlu edebilecek miydi ? O arabaya tüm Harfan ailesi binebileceği en yavaş şekilde binmiş. Gidebileceği en düşük hızda gitmişti. Tıpkı bindikleri hızda inmişler. Sessizce bizim bu işte gönlümüz yok demişlerdi. Ama kader dediğimiz şey belki de tam o anda belirmişti. En azından Fırat için.

Sokağın başında bir taksi durmuş Küçük mor bavuluyla bir güzel inmişti. İnci dişleri , ince dudakları , uzun ve hafif kemerli burnu, çekik gözleriyle bir güzel onlara doğru ilerliyordu. Fırat'ın içindeki heyecan neyin nesiydi? Yolda görse bakmayağı bu kadın neden ona doğru bir adım attıkça kalbi hızlanıyordu?

Kadında onun içindekilere benzer ama kütlelerce daha ağır bir şey vardı sanki. Sanki yılların yorgunluğu üstüne bir de yolun ağırlığı eklenmiş  gibi. Sanki çok büyük bir kayayı taşımış bir hamal gibi bakıyordu. Bakışlarına adeta sırtındaki yüklerin soğukluğu yansımıştı. Sanki şuracıkta ağlayıverse taşıdığı zehir gözlerinden akacakmış gibi.
Bakışlar ayrıldı ve Harfan ailesi Fırat'ın kurşununu kimin olacağını konuşmak için içeri girdiler.

Aslanlı Konağı da biricik oğlu Cihan'ına gelen dünürlerine ayrı bir özenmişlik vardı. Her şey ciddi anlamda çok çok fazlaydı. En az 3 ordunun çok rahat doyabileceği kadar çoktu.
Bu görgüsüzlük Hafran  ailesini -sanki daha fazla rahatsız edebilir gibi- rahatsız etmişti. Hepi topu  beş on kişi olacaklardı. Neydi bu görgüsüzlük?

O sırada koca kapı bir daha açıldı. Ve içeri bir melek süzüldü dudaklarından o sözler döküldü.

"Baba?"

KONAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin