III

590 51 39
                                    

arkadaşlar... medya: beren🥵

"Keşke bi' haber verseydin."

Elimde kalan son askıları da demire asıp hoparlördeki telefonu kulağım ve omzum arasına sıkıştırdım.

"Anne sizi arayıp ben yazlığa geldim, dedim ya. Daha ne istiyorsun?"

"Sağ ol gerçekten kızım, biz de seni yolcu etmeye yazlığa geliriz."

Mutfağa vardığımda telefonu yeniden hoparlöre alıp tezgaha bıraktım. Ağzına kadar dolu market poşetinin içindeki tek tek çıkarmaya başladım.

"Şehir merkezinden sadece iki saat uzaklıktayım anne. Abartma."

Elmaların olduğu bir poşeti buzdolabına atarken annem telefonun diğer ucundan cık cıklıyor, kendi kendine bir şeyler homurdanıyordu. Onu umursamadan işime devam ettim.

"Ortam nasıl orada? Biz en son üç yıl önce gittik, o zamanlar da hep orta yaşlılar vardı."

"Kendin çok gençsin ya."

"Ne diyorsun sen bakayım?"

Mutfakta da sıkılıp elimde telefonla kıkırdayarak salona geçtim. Tamamen açtığım camlardan denizin rüzgarı tüm odayı dolduruyordu. Kendimi koltuğa bıraktığımda hala açık olan bir telefon olduğunu hatırlamam için annemin carlaması gerekmişti.

"Beren Alaca!"

"İyi anne, iyi ortam. İşim var şimdi kapatıyorum, sonra yine ararım seni. Baay!"

Annemin cevabını beklemeden kapattığımda derin bir nefes almıştım. Eve ayak bastığımdan beri konuşuyor, başımı ağrıtıyordu ama biraz emrivaki yaptığım için ona konuşma diyemiyordum. Çünkü anlattığı şeyler bir yerde işime yarayabilirdi. Mesela yaz ayında kombinin nasıl açıldığını öğrenmeliydim(!)

Sahil doluyken dışarı çıkmak istediğim için vakit kaybetmeden üzerimi değiştirdim. Şık görünmüyordum ama rahat ve havalı durduğuma emindim. İstediğim de zaten bu olduğundan telefonumu ve anahtarımı alıp evden çıktım.

Burası hiç annemin söylediği gibi değildi. Benim kaldığım beyaz apartmanın yanında yine aynı renk villalar duruyordu. Hepsinin önünde renk renk marka arabalar sıralanmıştı ve en güzel yanı ise sahil gerçek gençlerle doluydu; kendini genç hisseden orta yaşlılarla değil.

En kalabalık olan barı gözüme kestirdiğimde hiç düşünmeden insanların arasına daldım. Denize sıfır, müthiş bir yerdeydi. Neden bu kadar kalabalık olduğu anlaşılıyordu. İçkilerinin de güzel olduğunu umuyordum yoksa gerçekten büyük bir hayal kırıklığına uğrardım.

Mermer bara ulaşır ulaşmaz boş bulduğum bir yere oturdum. Kızın tekiyle flörtleşen barmen beni gördüğünde ondan izin isteyip yanıma geldi. Dirseklerini mermere yaslayıp bana eğildi.

"Ne verebilirim?"

"En eğlencelisinden?" dedim hızla. O da tepkime sırıtıp kendini geri çekti ve ne olduğunu çıkaramadığım renkli sıvıları birbirine karıştırdı. Uzun bir kadeh içindeki mavi renk sıvıyla önüme koyulduğunda barmen de bana göz kırpıp çenesiyle kadehi işaret etti.

"Gözlerin gibi." Ah, evet gözlerim.

O diğer kızın yanına döndüğünde kendimi geri çekip etrafı incelemeye başladım. Klasik sahil barlarından pek bir farkı yoktu ama insanların zaten beklentilerinin bu farklılık olduğunu sanmıyordum. Güzel manzaralar için geliyorlardı muhtemelen ve doğruyu söylemek gerekirse hemen önümdeki beden bile çok güzel bir manzaraydı.

Kendimi röntgenci gibi hissetmemek için birkaç yudum aldığım kadehi kapıp kumlara inmeye karar verdim. Burası çok daha ferahtı.

"Beren!"

Başımı şokla sese çevirdim. Burada bile kim beni tanıyabilirdi?

"Gelsene ya."

Gözlerimi devirmemek için kendimle büyük bir mücadele veriyordum. Ayıp olmasın diye dudaklarımı zorlayarak gülümseyip adımlarımı onların olduğu masaya yönlendirdim.

"Selam," diye mırıldandım benim için yana kayan Emre'nin yanına otururken.

Onlarla nereden bir bağım kalmıştı bilmiyordum. Geçen haftaya kadar Naz'la sevgiliydim ama onlar o zaman bile ortamımda yoktu. Doğru düzgün tanışmamıştık bile!

"Naber, hiç haber alamaz olduk senden?"

"Benden zaten neyin haberini alıyordunuz ki?"

"En azından paylaşım yapıyordun da yaşayıp yaşamadığını öğreniyorduk." dedi Emre bozuntuya vermeden. Bu çocuk tam bir piçti.

"Kim kimsiniz?" dedim merakıma yenik düşüp. Memnuniyetle gülümsedi.

"İkizler ve ben." İçkisinden bir yudum alıp kolunu sandalyeme attı. "Bir de artık sen."

"Almayayım."

"Oğlum, hemen masaya kız mı attın lan!"

Selim'in sesi masaya yaklaştığında oradan ışınlanmayı diliyordum ama ne yazık ki uzaya bile çıkabilen insanoğlu bunu henüz başaramamıştı.

"Ha Beren'miş." dedi önümüzdeki boş koltuğa yayılırken. "Ondan hayır gelmez ya, salana kızı."

"Doğru diyor, salana beni."

Emre kahkaha attı ama beni umursamadı. Selim'le beni asla ilgilendirmeyen saçma bir muhabbete daldılar. Yüzümü buruşturup rahatsızlığımı belli etmemek için denizi izledim.

"Yarın akşam oyun gecesi var ve sen de geliyorsun güzellik." dedi Emre konuyu yine bir şekilde bana getirerek.

"Nerede?"

"Oha!" Selim gözlerini açıp şaşkınlıkla bakarken Emre ona göz kırptı.

"Ne var be?"

"Kabul edeceğini düşünmemiştim."

"Kabul etmedim ki."

Emre bir çocuk gibi yüzünü yalancıktan asıp bana yaklaştı. Kadehi tutmaktan soğumuş parmağımı alnına bastırıp onu ittim.

"Nerede?"

"Bizim villada." dedi hala üzgün çıkarmaya çalıştığı sesiyle.

Ona acıdığımdan ya da bu aptal hali hoşuma gittiğinden değil, kafamı dağıtmak istediğimden kokteylimden bir yudum alıp Emre'ye döndüm.

"İyi, gelirim."

Kadehim farkında olmadan iki camla daha çarpıştığında bu işe nereden bulaştığımı düşünmemeye çalışıyordum.

⭐️
ay çok stresliyim lütfen tam buraya duygu ve düşünceleriniz efendim...

Gökkuşağı | yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin