V

519 45 10
                                    

Kimin olduğunu bilmediğim bir telefonun yüksek alarm sesi beynimi sarstığında gözlerimi daldığı noktadan ayırıp herkesin baktığı kilere çevirdim. Yedi dakika önce kapanan kapıları açıldı ve Selim, kolunu omzuna doladığı Oğuz'la birlikte çıktı.

"Öpüşmediyseniz at siksin mi?"

Emre'nin sorusunu duyan Selim rahat bir tavırla gülüp kendini yanımdaki koltuğa bıraktı.

"Siksin kardeşim."

Öyle rahat ve umursamazdı ki midemi bulandırıyordu. Bu odadaki diğer herkes hatta her şeyin de midemi bulandırması gibi.

"Çevirin hadi."

Adının Ecrin olduğunu öğrendiğim kız ince sesiyle bizi uyardığında önce Selim ortamızdaki sehpaya uzanıp boş şarap şişesini çevirdi. Kırmızıyla kirlenmiş mantar çevresine toplanmış sekiz kişiyi aştı ve dura dura benim önümde durdu.

"Ooo, Beren Hanım. Sizin öpücüğünüzü kapan şanslı kişi kim bakalım." dedi Emre başını bana uzatıp. Her zaman yaptığım gibi rahat davranmaya çalışıp parmağımla alnından ittirdim. Alıştığı ve hatta -arsızlığından dolayı- hoşuna giden hareketime gülüp çok zorlamadan geri çekildi.

Bu sefer Oğuz şişeye uzandığında hemen yanımdaki Selim lanet sesiyle bana defalarca kez anlattığı kuralları yeniden sıralamaya başladı.

"Öpmezsen önündeki iki bardağı da shot atarsın. Ağırlardır yalnız, çarpar yani haberin olsun."

Gözlerimi 'Ciddi misin?' der gibi kısarak ona çevirdiğimde gülüp sustu. Dördüncü turdaydık ve bana ilk kez şişe geliyordu. Belki kuralları hatırlatması bu yüzden olabilirdi ama her sebepten sinir bozucuydu.

Oğuz çok güçlü çevirmiş olacak ki hala dönen şişe yüzünden Emre ve Selim'in boş laflarına maruz kalmaya devam ediyordum. Benim öne eğik bedenimin arkasından birbirlerine yaklaşmış, kollarını sırtıma yaslayıp fısır fısır kurallar hakkında konuşuyorlardı.

"Eğer kendisi çıkarsa ne olacak?" dedi Emre. Ben de cidden merak ettiğim için onlara odaklandım.

"Karşımızda kendini parmaklayacak."

"Selin!"

Odaklanmaya çalıştığım için kısılan gözlerim, şaşkınlıkla açılarak tam karşımda oturan kıza döndü. Mantar onun hizasında durmuştu. Bu, onunla kilere gidip cennette 7 dakika geçireceğimi söylüyordu.

"Shots or kiss ladies?"

Keşke bünyem koduğumun içkilerine daha alışık olsaydı ve tam şu an önümdeki iki bardağı da mideme gönderebilseydim.

"Kiss." dedik aynı anda. Onun bu cevabı verirken ne düşündüğünü hiç bilmiyordum.

Ne yapacağımı bir anlığına bilemeyip üzerime dikilen gözlere baksam da Selin, sarı uzun saçlarını savurup ayağa kalktığında ben de hızla peşinden kalkmıştım. O emin adımlarla, hiç arkadına bakmadan ve tereddütsüzce kilere girerken benim belli etmek istemesem de içimde bir şüphe vardı.

Küçük ışıklarla aydınlatılan kilere girdiğimizde buraya kiler demenin aslında hiç de doğru olmadığını düşündüm. İçini tamamen boşaltmışlardı. Dört bir yanı boş raflarla çevrili, loş bir odaydı aslında.

Kapıya yaslayan bedeni daha net görebilmek için gözlerimi kıstım. Elindeki kadehi de ancak şimdi görebilmiştim. Açık yeşil dar ve kısa elbisesi, hatlarını daha da belirginleştiriyordu. Sarı uzun saçları önüne akıyor, açıkta kalan omuzlarından birini tamamen örtüyordu. Gözlerinin parlak yeşilini aramızdaki bir metreden ve neredeyse karanlık ortamdan bile seçebiliyordum.

Gökkuşağı | yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin