0 • yalnız

15 1 1
                                    

Yalnızım.

Aldatıldım.

Bu iki kelime son yarım saattir aklımda sırayla yankılanıyordu ama ne kadar kendimi bu gerçeğe alıştırmaya çalışsam da olmadı.

Hala şaşkındım, öfkeli hissetmem için önce hissettiğim şaşkınlığı atmam gerekiyordu. Kabullenmem gerekiyordu.

Güvendiğim, 'benim insanım' diye sahiplendiğim ve tüm kalbimle sevdiğim adam tarafından aldatılmıştım. Filmlerde ve dizilerde izlediğim aldatılan kadınları anladığımı düşünmüştüm, öfkenin beni ele geçireceğini düşünmüştüm hep.

Yanılmışım.

Hayal kırıklığı her şeyden önce doldurdu vücudumu. Karşılıklı olduğunu düşündüğüm hislerimizin tek yönlü olduğunu görmek içimde bir şeylerin kırılmasına neden oldu. Benden kırılıp kopan o parçanın bana geri dönüşü olmayacağını biliyordum.

O şerefsiz beni aldatmakla kalmadı, aynı zamandan benden insanlara olan inancımı da çaldı. Her şeyi benim için çok daha zor hale getirdi. İyi ya da kötü, ne kadar unutmak istesem de unutamayacağım anılar verdi bana ama sorumluluk almak istemedi. Bana ve isteklerime saygı duymak istemedi. İnsan olamadı. Korkak bir velet gibi benden ayrılmaktan kaçtı.

Belki benden ayrılsaydı, sevmediğini söyleseydi, artık istemediğini söyleseydi, kalbimde böylesine çirkin bir leke bırakmazdı ve gözümde bu kadar düşmezdi.

Ve onu anlardım. Anlayış gösterir, yollarımızı saygı çerçevesinde ayırmasına izin verirdim. İşte bu düşünceyle öfke içimi doldurdu.

Bu herife o tarz bir anlayışı gösterebileceğim ve onun, bunun yerine beni aldatmayı seçmiş olması beni sinirlendirdi.

Acı verici kısmı, en çok kendime sinirlenmemdi. Ona güvendiğim, onu sevdiğim ve onu gözümde böylesine yücelttiğim için kendimden iğrendim.

Nasıl yapabilmiştim? Nasıl görememiştim? Benden yavaşça uzaklaşmasını, dudaklarımdan usulca kaçışını nasıl göz ardı etmiştim?

Aptaldım.

Hayır. Aptal olan ben olmamalıydım.

Kapalı olan gözlerimi açıp derin bir nefes aldım ama kendimi daha fazla dik tutamadım. Sinirle gözlerimi kapayıp başımı eğdim ve dizlerime dayalı bekleyen kollarımı kaldırıp ellerimi kafamın iki yanına sardım.

Dünyayla bağlantımın kesilmesini, tek başıma kalmayı ve her şeyden uzaklaşmayı diledim.

İnsanlar, sorumluluklar, düşünceler...

Hepsinden kopmayı, uzaklaşmayı istedim.

Dileğimin imkansız olduğunu bana hatırlatırcasına kulaklarım, hayatımı sorgulamakta olduğum parkı dolduran çocukların bağırışlarıyla çınladı. Gözlerimi daha sıkı kapamam hiçbir işe yaramadı, cebimde titreyen telefonum bana insanlardan, sorumluluklarımdan ve düşüncelerimden asla uzaklaşamayacağımı bir daha haykırdı.

Telefonu sıkı sıkıya kavrayıp kendimi onu parçalamamaya ikna ettikten sonra ekrana baktım.

İnsan Kaynakları İhsan Bey

İhsan Bey'in ismini görmek hiçbir zaman hayra alamet değildi. Beni sevmediğini birçok kez dile getirmiş, bu şirketin parçası olabildiğim için şanslı biri olduğumu söylemişti. Halimi hatrımı sormak için aramaması bir yana, şu an arıyor olması bir problem olduğunun kanıtıydı.

Onu bekletmeme de gıcık olacağını bilerek aramayı yanıtladım.

"Alo, buyrun İhsan Bey."

AnkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin