5.6

7.6K 1K 355
                                    

3 ay sonra...

Elif Bozkurt

"Ahmet ya bir dur!"

"Olmaz. Hemen bu çilekli pudingi gömmem gereken konular var." Güldüm.

"Ya bir nefes al nefes!"

"E senin yanına gelince nefes aldım ya? O bana yeter." Gülümsedim.

Ağzı da iyi laf yapıyordu.

"İyi, ye bakalım." Gülerek çilekli pudingin kağıdını açtı ve kaşığı hemen daldırıp yemeye başladı.

"Ya bu çilekli puding neden bu kadar güzel Allah'ım?" dediğinde kıkırdadım.

"Manyak ya." Sırıttı. Ben de kendi pudingimi açıp yemeye başladığımda Ahmet'in büyük bir dikkatle çilekli pudingi yediğini görünce yine güldüm.

"Nasıl da odaklanmış ya, çatlak," dediğimde gülerek başını salladı.

"Sınavlara bile böyle odaklanmadım. Bir şeyler yemek benim için çok ciddi bir mesele." Başımı iki yana salladım.

Ahmet'in çatlaklığı günden güne artıyordu.

Pudinglerimizi yedikten sonra biraz sohbet ettik ve daha çok okuldan konuştuk. Onunla sık sık görüşüyordum. Derslerimiz yoğun olduğunda bazen görüşmüyorduk sadece. Aramızdaki iletişim gittikçe iyi bir hale gelmişti, birbirimize daha da bağlanmıştık.

Bir çıkma teklifi durumu da olmamıştı. Ben zaten öyle şeyleri sevmediğimden konusu bile açılmamıştı. Ahmet iki hafta önce bana tek bir cümle söylemişti ve o günden sonra birbirimiz için yaratıldığımıza inanmıştım.

Elif'im ömrümün kalan kısmı senin olsun mu?

Bu masum ve bir o kadar çeşitli duygular barındıran cümle öyle içime işlemişti ki, Ahmet'i ne kadar çok sevdiğimi o gün yine anlamıştım.

Olsun diye cevap verdiğimde yüzünde hayran bir ifade oluşmuştu. Bana ömrünün kalan kısmını teklif eden ve kabul ettiğimde de mutlulukla bana bakan bir erkek. İç çektim.

Telefonuna girip oyun oynadığını fark ettiğimde sessizce güldüm ve onu izlemeye başladım. Oyun sırasına aniden gülmesini veya aniden kaşlarının çatılmasını hayranlıkla izledim. O gün bana dediği cümleyi hatırladım. Sorusunu sorduktan ve benden cevap aldıktan sonraki cümlesi

Kalan ömrüm senin işte. Sus.

Şu meşhur repliklerine bayılıyordum. Gerçi ben Ahmet'in her haline bayılıyordum. Bu kadar doğal, içten ve samimi olması beni ona daha çok bağlıyordu. Günden güne aşık olduğum hissine kapılıp gidiyordum.

Oyuna devam ettiğinde nefesimi dışarı verdim ve ona yaklaştım. Gülümseyerek ona baktıktan sonra ona sarıldım. Kafasını telefondan kaldırdı ve bana baktı. Oyunu bir anda kapattı ve telefonunu kenara koydu. Beni kendine iyice çekip başımı göğsüne bastırdığında içimi bir huzur kapladı ve ona sıkıca sarıldım.

"Elif'im," dedikten sonra saçlarımı öptü. Dudaklarım kıvrıldı ve ona daha çok sokuldum. Bacaklarımın izin verdiği kadarıyla ona yaklaştığımda belimden daha sıkı kavrayıp şakağımı öptü. Ardından dudaklarını saçlarımda gezdirdi. İç çektim.

Bilinmeyen olarak ona mesaj attığımda bundan da bahsetmiştim. Dediğim cümleyi de gayet iyi hatırlıyordum.

Oyun oynarken sana sarıldığımda oyunu bırakıp saçlarımı öpersin, değil mi?

Hatırlayanlar anladı. Hatırlamayanlar da 0.2 numaralı bölüme bakıp hemen anlar.

"Ahmet," diye mırıldandım.

"Güzelim," dedi kısık sesle. Ardından ekledi. "Ahmet sana kurban olsun." Bu çatlak çocuk her seferinde kalbimi zorluyordu. Titrek bir nefes alıp verdikten sonra başımı kaldırıp çenesini öptüm.

"Seni çok seviyorum," diye fısıldadım.

Bunu ilk defa dile getirdiğim için şaşırdı ama sonrasında şaşkın bakışları yerini hayran bakışlara bıraktı.

"Çok mu?" dedi küçük bir çocuk gibi. Güldüm.

"Evet," dedim gözlerine bakarken. "Çok seviyorum."

"Ben de," dedi iç çekerek. "Çok seviyorum. Sen bana hep böyle bak. Tamam mı canını sevdiğim?" Heyecanımı bastırmaya çalıştım. Kalbim biraz daha zorlarsa yerinden çıkacak gibiydi.

"Tamam," dedim sakin bir sesle. "Ve sen de beni hep böyle sev." Sırıttı.

"Seviyorum işte. Sus." Sesli bir şekilde güldüm ve yanağını öptüm. Tekrar ona sıkıca sarıldığımda saçlarımın kokusunu içine çekti.

"Fiziki tedavi nasıl gidiyor? Bana neden hiç anlatmıyorsun?" diye sordu.

"Bilmem. Konusu hiç açılmadı galiba. Şu an için iyi gidiyor. Uzun sürecek," dedim içim burkulurken. "Bacaklarımdaki eski gücü bulabilmem için bayağı sabretmeliyim."

"Ve başaracaksın Allah'ın izniyle. Sen yeter ki inan ve mücadele et. Hem ben senin yanındayım. Yakışıklı beyin sana her zaman yardımcı olur," dedi artist artist. Güldüm.

"Bu yakışıklı bey beni hiç bırakmasın," dedim mırıldanarak.

"Hem de hiç," dedi hemen. Saçlarımla yeniden oynamaya başladı. "Ömrüm senin olsun mu dedim. Sen de kabul ettin. Bırakır mıyım sence seni?" Dudaklarım kıvrıldı.

"Çok tatlısın yakışıklı sevgilim." Bir anda beni geri çekti.

"Ne? Ne dedin? Bak onu bir daha demezsen ben ölecekmişim." Kahkaha attım.

"Ahmet ya!"

"Söyleyeceksin işte. Sus." Başımı iki yana salladım.

"Bana ne." Ağlamaklı bir şekilde bana baktı.

"Ne olur bir daha söyle. Vallaha ağlarım burada," deyip mızmızlandı. Güldüm. Elimi yanağına koyup yanağını okşadım.

"Hayatıma giren ve iyi ki dediğim tek insansın sevgilim." Yüzü hemen yumuşadı ve adeta mayıştı. Yüz ifadesine gülümsediğimde alnımı öpüp beni yeniden kendine çekti.

"Yakışıklıyı unuttun," dedi eğlenen ses tonuyla. Kıkırdadım.

"Pardon yakışıklı sevgilim." Yüzüne baktığımda sırıttığını gördüm. "Çok fenasın," dediğimde gözlerime baktı.

"Biliyorum," dedikten sonra burnumun ucunu öptü. "Kurban olurum ben sana. Nasıl da güzelsin," dedi iç çekerek. İltifatına gülümseyip başımı onun boynuna gömdüm. Kokusu burnuma dolarken ona sıkıca sarıldım ve bir kez daha şükrettim.

Ahmet iyi ki hayatımdaydı.

Ahmet'in meşhur cümlesi gibi:

Hayatımdasın işte. Sus.

Çatlak Çocuk | Texting ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin