Elini başına götürdü. Çok ağrıyordu çünkü. Büyük bir şilşik olduğunu fark etti. Paniğe kapıldı. En son neredeydi ki, nasıl olmuştu bu, kim yapmıştı ? Hiç bir şey hatırlamıyordu.
Her yer karanlıktı. Sadece salonun arkabahçeye açılan cam kapısından yansıyan ay ışığı vardı. Işık çok az olduğu için etrafı net göremiyordu. Sendeleyerek ayağa kalktı. Şişliğe bakmak için salonda ki aynanın yanına gitti. Gözleri hem ışığın yetersizliğinden hemde baş ağrısından bulanık görüyordu. Aynanın üzerinde lekeler vardı. Zaten kendini iyi göremiyordu. Bu lekeler de neyin nesiydi ?
Biraz daha gözlerini ovuşturdu. Başı gerçekten çok ağrıyordu. Ağrı kesici almak için yavaş yavaş mutfağa gitti. Dolaptan bir bardak aldı. O sırada bir şey fark etti. Parmağı kanıyordu. Kesilmişti. Ayrıca çok derindi. Bir peçeteyle sardıktan sonra bardağı suyla doldurdu, hapı yutup suyu içti. Odasına çıkıp biraz dinlenmeliydi. Karanlık olduğu için merdivenleri rahat çıkamazdı. Ayrıca zaten bulanık görüyordu.
Işığı açmak için düğmeye bastı. Ama ışık açılmamıştı. Bir kaç kere denedi. Ancak ışık yanmamıştı. Büyük ihtimalle elektrikler gitmişti. Evde jeneratör vardı. Ama bodrum katındaydı. Odasında bir fener olmalıydı. Yani fenere ulaşana kadar karanlıkta gitmeliydi. Merdivenleri ağır ve temkinli adımlarla çıkarken aklına bir şey takıldı. Aslan ile Esra neredeydi ?
Emre'yi de aramamışlardı. Not da bırakmamışlardı. Neredeydi ki bunlar ? Emre en son odasında oturduğunu hatırlıyordu. Yengesi de onu yemeğe çağırmıştı. Sonra... Başı ağrıyordu. Salona nasıl inmişti, başı neden şişti ve en önemlisi neden hiçbir şey hatırlamıyordu. Ağrı kesici hiç bir fayda vermemişti. Odasına girdi. Çok karanlıktı. Fenerin yerini de hatırlamıyordu. Işık için telefonunu kullanabilirdi. Telefonu neredeydi ? Yatağının üzerinde duran kıyafetlerin cebine baktı. Bunları ne zaman yatağının üzerine koymuştu ki ? Biraz sonra telefonunu deri ceketinin cebinde buldu. Telefonunu açıp saate baktı. Saat 20:52 mi ? Ayrıca bugün nasıl salı olabilirdi ?
En son cumartesi günü kahvaltı için yengesi onu çağırmıştı. Odasındaydı. Uyandığında ise kafasında kocaman bir şişlik ile koltukta yatıyordu. Ayrıca akşam olmuştu. Üstelik aradan 4 gün geçmişti. Neler oluyordu ? Neler dönüyordu ?
Tam o sırada bir ses duydu.
" Zııırr ! Zıııııır ! Zııırr ! "
Kapı zili değildi. Alarm gibiydi. Ama neyin ? Elinden geldiğince hızlı bir şekilde sese doğru gitti. Alt kattan geliyordu. Merdivenleri indi. Salona yaklaştıkça ses yükseliyordu. Orta sehpanın üzerinde ki kolsaati çalıyordu. Geçen yıl amcası hediye etmişti. Alarm sesi çok yüksek çalıyordu. Ev zaten sesiz olduğundan ses daha da yüksek çıkıyordu. Ancak sehpada bir şey daha vardı. Aslan'ın yay ve ok takımı salonda ki duvarda asılıydı. Ancak oklardan biri, üstelik ucu kanlı bir şekilde sehpada duruyordu.
Sehpaya doğru gidip halen çalan saati eline aldı. Alarmı kapadı. Niçin alarm kurmuştu ki ? Hiç bir şey hatırlamıyordu zaten. Bunu da hatırlamaması muhtemeldi. Derin bir nefes aldı. Ağrı kesici nihayet etkisini göstermeye başlamıştı. Telefonun flaşını açtı. Başında ki şişliğe iyice bakmak istiyordu. Aynaya doğru ağır adımlarla gitti.
Hiç bir şeyin nedenini hatırlamadığı gibi aynanın neden lekeli olduğunu da hatırlamıyordu. Telefonun ışığını başına tutup aynaya baktı. Şişlik tahmin ettiğinden küçüktü. Hatta yok bile denebilirdi. Evet şişlikle ilgili sorun yoktu. Ama daha büyük bir sorun vardı şimdi de. Az ışıkta aynada gördüklerinin leke olduğunu sanmıştı. Fakat değildi. Aynanın üzerinde kırmızı bir boyayla yazılmış yazılar vardı. Ayrıca fırça yerine parmak ile yazılmıştı. Bunu yazının görünüşünden rahatlıkla anlayabiliyordu. Ancak aynada yazanın ne olduğunu anlayamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIR
Mystery / ThrillerKitaptan bir bölüm *** ...Korkunç resimler vardı... Bir çok insanın katledildiği kanlı resimler. Tüm bu resimlerde ki insanların arasında kadınlar, çocuklar ve bebeklerde vardı. Aslında bu bile kan dondurmaya yetiyordu. Bir çok insanın kafası koparı...