İNANMA(MA)K ( Bölüm IV )

108 10 8
                                    

Karanlık ve sessiz bodrum, çığlıklar ile inliyordu adeta. Yerdeki tüm tozlar ikisi boğuştukça, sanki yer çekimi yokmuş gibi havalanıyordu. Boğuştukları için ikisi de nefes nefese kalmıştı. Ama halen bağırmaya ve dövüşmeye devam ediyorlardı. Üstelik ikisinin de pes etmeye niyeti yoktu. Emre nefes nefese iken elindeki defter için boğuştuğu adama haykırdı:

- "Bıraaak...! Kimsin sen?"

- "Yeter be. Ver şunu artık."

- "Bunu neden istiyorsun?"

- "Bu seni ilgilendirmez, ver şunu...!"

- "Sana bırak dedim...!" Diyerek dahada hiddetlendi Emre. Bunun üzerine boğuştuğu adamda sinirle bağırdı:

- "Eeee...! Çok oldun artık. Ver şunu. Bir kere elimden kaçırdım. İkinci kez olmasına izin vermem...!"

- "Daha önce hangi masumun canını yaktın? Senin pes etmeye niyetin olmayabilir ama, benim de emanete hıyanet etmeye niyetim yok...!"

- "Emanetmiş... ,Kendi canımı kurtarmanın tek yolu, demiyor da..."

-"Ooo. Bakıyorum da içindekilerden de haberin var. Acaba sen bu içindekilerden hangisisin?"

-"Asla öğrenemeyecek olman ne acı...!"

-"Kimbilir belki de, öğrendiğimi göremeyecek olman daha acıdır."

Tüm bunları konuşurken ikisi de birbirlerini oradan oraya vuruyorlardı. Bodrumda ki eşyalar yerle bir olmuştu. Işık olsa bile tozdan göz gözü göremezdi. Emre elindeki kitabı sıkıca kavramış, son sözlerini söylerken diğer eline de eşya yığınının arasında bulduğu demir bir levye almıştı. Hiç düşünmeden biraz önce boğuştuğu kişinin kafasına indirdi. Aniden yüzünde bir ıslaklık hissetti. Hemen eli ile yüzünü silmeye çalıştı. Büyük ihtimalle adamın kafasından çıkan kan yüzündendi. Ortalık aniden ölüm sessizliğine bürünmüştü. Duyduğu tek şey hızla alıp verdiği soluğuydu. Nefes nefese kalmıştı. Kitabı halen elinde sımsıkı tutuyordu. Etrafını görmeliydi. Daha önceden, şöminenin üzerinden aldığı fazla kibritleri cebinden çıkardı. Çoğu kırılmış, hatta parçalanmıştı. Ama yinede yanacaklarını umuyordu.

Önüne gelen herhangi bir yüzeye kibritleri sürtüyordu. Bir kaç dakika sonra yakmayı başardı. Kibriti etrafında gezdirdi. Boğuştuğu adamın yalnız geldiğini umuyordu. Etrafta muhtemelen kimse yoktu. Ancak tüm eşyalar yerle bir olmuştu. Kibritleri tükenmeden mum yada devamlı ışık verecek herhangi bir şey bulmalıydı. Hızlı hızlı bakınıyordu. Devrilmiş eşya yığınları arasında bu çokta kolay değildi. Biraz ileride bir kutu çarptı gözüne. Yere düşmüş ve yan dönmüştü. Kapağı açılmış ve içindekiler dört bir yana saçılmıştı. İçinde gaz lambası, kandil, fener gibi bir çok eski ışık kaynağı vardı. Büyük ihtimalle cinsine göre gurupladırılıp, paketlenmişti. Fenerlerin hiçbirinde pil yoktu. Ama bir kandilin dibinde biraz yağ kalmıştı. Hemen onu yaktı. Etrafı iyice aydınlanmıştı.

Az önce adamın kafasına levyeyi vurduğu tarafa doğru yürümeye başladı. Yığınların arasında adam öylece yatıyordu. Ancak kafasında kocaman bir yarık vardı sanki. Yattığı yer de kan olmuştu. Emre'nin yüzü gibi. Kitap hiçbir zarar görmeden Emre'nin elindeydi. Fakat sandık nerede bilmiyordu. Yığınların arasında biraz daha gezindi. O sandıkta önemliydi. Sır için ip uçları vardı onda. Emre telaşla bakınırken bir ses duydu. Hışırtı gibi. Hemen kandille sesin geldiği yöne doğru gitti. Ancak hışırtının kaynağı ondan uzaklaşıyor gibiydi. Onu göremiyordu. Işığı vardı, ancak bu dağınıklıkta hareket eden her neyse kolayca saklanabilirdi. Hışırtı git gide ondan uzaklaşıyordu. Ancak halen azda olsa duyabiliyordu. O sırada ses birden kesildi.

SIR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin