Hissetmiyordu...
Sanki, bacakları ondan habersiz hareket ediyor gibiydi. Uyuşmuşlardı, uzun zamandır koştukları için. Nefes alışverişini ise artık kontrol edemiyordu. Kalbi, ihtiyacı olan kanı pompalamakta geç kalıyordu. Bu yüzden, sanki Emre'ye durması için sitem edercesine hızla atıyordu. Hatta öyleki sanki sesini duyabiliyordu Emre. Çok yorulmuştu. Ama durmasına imkan yoktu. Çünkü hızını kestiği an ölecekti...
Peşinde ki izbandutların durmaya hiç niyeti yoktu. O iri cüsseleriyle, attıkları her adım Emre'nin adımlarından daha uzundu. Bu yüzden onlardan koşarak daha fazla kaçamazdı. En iyi çözüm ara sokaklara gizlenerek gözden kaybolmaktı. Gözden kaybolunca da sokağın başında bıraktığı bisiklet ile buradan epeyce uzaklaşırdı. Bu iyi bir plan gibi gözükse de, aslında pek de öyle değildi. Çünkü saklanacak yer bulmak için girdiği her ara sokak, bir labirent gibi Emre'yi içine çekiyordu. İzini kaybettirse bile çıkışı bulamayabilirdi. Gizem'in peşinden girdiği bu mahalle oldukça eskiydi. Çoğunluğu gecekondulardan oluşuyordu. Ayrıca mahallenin neredeyse tamamı terk edilmiş, eski veya inşaat halinde ki evler ile doluydu. İstanbul'un köşesinde kalan bu yer, âdeta unutulmuş gibiydi. Evlerin bazıları yıkılmak üzereydi. Ayrıca bazı sokaklar o kadar dardı ki, iki kişiden fazla yan yana yürüyemezdiniz.
Yani böyle eski, terk edilmiş, unutulmuş bir mahalle Cruel Mafyası için mükemmel bir yer olmalıydı. Tüm gizli ve kanun dışı işlerini burada halledebilirlerdi. Ama şuan asıl sorun saklanmaktı. Güneş tam tepedeydi. Hiçbir yerde gölge yoktu. Bu işleri daha da zorlaştırıyordu. Çünkü hazır kıyafetleri simsiyah iken, bir gölge Emre'yi görünmez kılabilirdi. Bir inşaata da giremezdi ki. Eğer inşaatın bir çıkışı yoksa kapana kısılırdı. Peki ya şimdi? Ne yeterince hızlı, ne de yeterince güçlüydü. Durması halinde onları yenemezdi. Ama koşmakta bir işe yaramıyordu. Saklanamıyordu da üstelik. Emre böyle karamsar düşünürken nefes nefese kalmıştı. Biraz daha yön değiştirerek koşarsa düşüp bayılacaktı. Son bir umutla döndüğü köşe, Emre'nin tüm hayallerini yıkmıştı. Önünde kocaman bir duvar vardı. Çıkmaz sokak.
Üç duvar arasında sıkışıp kalmıştı. Duvarı atlayarak geçmesi imkansızdı. Tırmanamazdı da. Hemen geri döndü "belki kaçabilirim" diye. Ama imkânsız. Çıkışta dev gibi üç izbandut adeta Emre'yi parçalamak istercesine bekliyorlardı. Emre zaten yeterince yorulmuştu. Alnı terlemiş, nefes nefese kalmış, ayakları ise bir adım daha atmayı reddediyordu. Ne yapabilirdi ki? Kaçmak, olanaksız. Dövüşerek onları alt etmek, devede kulak. Konuşmayı denemek, sadece saçmalıyordu. Polisi aramak, onlarda Emre numaraları tuşlarken izlerlerdi tabi. Geriye uçmak kaldı. Hadi bakalım Emre, kanatlara kuvvet(!).
Hiçbir yolu yoktu. Adamlar yavaşça Emre'ye yaklaşırken, Emre'de hem gerisin geri yürüyüp hemde şehadet getirmeye başlamıştı. Tamda o sırada yanında duran sopayı fark etti. Uzun ve esnek duruyordu. Plastik boru gibi bir şeydi. O sırada aklına bir fikir geldi. Elbette o sopayla izbandutları Bruce Lee yada onun öğretmeni Ip Man gibi dövmeyi planlamıyordu. O sopayla kaçacaktı. Hemde tek kaçış yolu ile "uçarak". Eline uzun sopayı alıp adamları dövecekmiş gibi onların üzerine yürüdü. Bu arada da sopanın esnekliğini kontrol ediyordu. Gayet uygundu. Eğer Emre'nin ağırlığınıda taşırsa belki uçarak kaçabilirdi. Ağır adımlar ile izbandutlara yaklaşıyordu. Amacı ise duvar ile arasında ki mesafeyi açmaktı. Kaşlarını çatmış, derin derin nefes alıyordu. Adamları, onlarla dövüşeceğine ikna etmeliydi. Adamlar ise ikna olmuşlardı. Emre sopayla üzerlerine yürümeye başlayınca birbirlerine bakıp sırıttılar. Oldukları yerde durdular. Biri kollarını göğüsünde birleştirdi. Biri ellerini cebine koydu. Diğeri ise halen sırıtıyordu. Emre ise kararlı adımlar ile onlara doğru yürüyordu. Adamlar ile arasında 1-2 metre kalıncaya kadar devam etti. Sonra durdu, bir iç geçirdi ve sırıttı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIR
Mistério / SuspenseKitaptan bir bölüm *** ...Korkunç resimler vardı... Bir çok insanın katledildiği kanlı resimler. Tüm bu resimlerde ki insanların arasında kadınlar, çocuklar ve bebeklerde vardı. Aslında bu bile kan dondurmaya yetiyordu. Bir çok insanın kafası koparı...