Merhaba!
Bu selamım, aynada gördüğü silueti affedemeyenlere...
İyi okumalar!
Bölüm Şarkısı: Zerrin Özer- Olamazdım Senle
Savurgan güzel, nedir bu kendine harcaman
Senin mirasın olan güzellikleri böyle?
Doğa temelli vermez, ödünç verir her zaman:
Eli açık olana borç verir içtenlikle,
böyle yanlış kullanmak olur mu, güzel pinti,
Miras bırakman için sana bırakılanı?
Kâr etmeyen tefeci, bu koskoca serveti
Niye tüketiyorsun yaşatmak varken canı?
Meraklısın kendinle içli dışlı olmağa;
Bu, tatlı benliğini sırf aldatmağa yarar.
Vaktin geldi diyerek seni çağırsa doğa
Vereceğin hesapta elle tutulur ne var?
Kullanmazsan gömülür güzelliğin seninle,
Kullanırsan vârisin olur da sürer böyle.
William Shakespeare
***
Aşk ile sevgi arasında çok ince bir çizgi vardır. Tüm insanlar bunun kıyaslamasını kendi içinde yapar. Ben de yaptım. Kendi içimde çok kez bunu düşündüm. Eğer birine karşı hissettiğiniz iyi hisler, sizi kıyısından köşesinden dahi olsa yaralıyorsa; karşı koyamıyorsanız ve bu acı içinizde bir zehir gibi yakıcı etki oluşturuyorsa bu sevgi kadar masum bir duygu değildir.
Aşktır.
Aşk, insanın kendi içini bile isteye yaralamasıdır.
Sevgi daha masumane, yaralamayan cinstendir. Merhametin gölgesindedir her zaman. Ama aşk, merhametten nasibini almamıştır. Onun hamuru zulüm ile yoğurulmuştur.
Aşkta zehrin varlığını doğduğumda öğrendim ama aşkın zehri ile 17 yaşında tanıştım. Babam aşktan öldü. Eğer anneme o kadar aşık olmasaydı bana o kadar umut bağlamayacaktı.
Benim masum sevgim, kalbine ağır gelip onu topraklara sürüklemeyecekti.
Diğer yandan annemin de hayatını sarsan duygu aşktı. Eğer babama bu kadar aşık olmasaydı, o öldükten sonra tutunacak bir dal aramak zorunda kalmazdı. Eğer babama bu kadar aşık olmasaydı, benim sevgim ona acı vermeyecekti.
Babam aşktan öldü annem aşkın yarım kalmışlığından.
Ben... Aşkın zehriyle ölümün kıyısından yanımdaki adamın el uzatması ile kurtuldum.
Bakışlarımı yansımamızın gözüktüğü camdan çektim ve kafamı sola yani Cihan'a çevirdim.
Meyhaneden ayrılırken Cemo'yu aradım, tam üç dakika içerisinde gelip beni aldı. Sekizinci dakikanın içinde spor salonunun önünde arabamın içindeydim. On altıncı dakikada Hacettepe acilde, Esatların yanındaydık.
Geleli iki saat olmasına rağmen, Zeynep'in durumu hakkında kimse bizi bilgilendirmemişti. Esat koridorun ilerisinde sırtını duvara yaslamış yerdeki fayansları izlerken Cihan yanımda oturuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
66. Sone
General Fiction"Hayattaki tüm soyut kavramları somuta dökecek olsaydım eğer bunu bir satranç tahtasının üstüne dökerdim. İlk taşım piyon, şüphesiz umudum olurdu. Önemsemediğim, nasıl olsa bundan çok var dediğim, ilk vazgeçtiğim. İlk öne sürdüğüm. İkinci taşım at...