Selam!
Bu selamım güzel günleri beklemek yerine güzel günler için çabalayanlara!
İyi okumalar!
Bölüm Şarkısı: Emre Aydın,Çağan Şengül -Beni Anla
Bak, o cânım aydınlık kaldırırken doğudan
Alev alev başını, çevrilir bütün gözler
Onun taptaze doğan güzelliğine, hayran -
Ve kutsal görkemine hizmet etmeyi özler.
Sarp yamaçtan çıkarken göklerin tepesine
Gençliğinin gücünü andırır orta yaşı:
Gülyüzüne o fâni bakışlar tapar yine,
Altın yolculuğunda hepsi onun yoldaşı.
Yorgun arabasıyla doruğa çıkar çıkmaz
Yaşlılık çağı gelmiş gibi bırakır günü:
Üstünden ayrılmayan gözler ona hiç bakmaz,
Başka yerleri süzer, izlemez çöküşünü.
Sen de kendi öğle'nde ölüp gözlerden ırak
Unutulmaktan kurtul - bir oğul yaratarak.VII.Sone//William Shakespeare
Acımasız yazar John Steinbeck, Gazap Üzümleri kitabında şöyle diyor; "Ancak yeni doğan bir bebek baştan başlayabilir..."
Baştan başlayamıyorum. İlerleyemiyor, geriye dönemiyorum. Hep aynı sokakta elime bulaşmış kanla yaşıyorum. Elimdeki kan büyüyor, sağıma soluma bulaşıyor. Geçmişin sayfaları kopup rüzgârda savruluyor. Tam kurtuldum diyorum esen yel önüme getiriyor. Anılar ve acılardan bahsetmiyorum. Kandan bahsediyorum. Kan. Bitmeyen, tükenmeyen, her satırıma her sözüme bulaşmış kandan bahsediyorum.
Kanayan gençliğimden bahsediyorum. 18 yaşındaki heyecanımın katilinden. Hani o koşa koşa çıktığım yokuşların inişinde parçalanan dizlerimden bahsediyorum. O kaldırımdan bahsediyorum. Önünden dahi geçmeye tahammülümün olmadığı o kaldırımdan. Hani sevgiyi öldürdüğüm, merhameti gömdüğüm, gençliğimi bıraktığım kaldırımdan.
Acılarımdan bahsediyorum. Gözlerime gizlediğim, aynalardan kaçtığım korkularımdan.
Bir parmaklığın arkasına sakladığım aşkımdan bahsediyorum.
Pişmanlığımdan. Dönüp dolaşıp takıldığım o mezar taşından. Ancak yeniden doğarsam arınabileceğim geçmişimden bahsediyorum.
Ne ölebiliyorum ne de yeniden doğabiliyorum.
Hüzünle gülümsedim.
"Yeniden doğmak neyi değiştirir..." diye fısıldadım. "Yeniden öldürdükten sonra?"
Yine mutlu olmayacağım ve kişiler değişse de dönüp dolaşıp o kaldırımda oturacağım.
"Efendim?" dedi yakın ve bir o kadar da uzak ses. "Anlamadım."
Başımı boş deponun kirli camlarından Cihan'a doğru çevirdim. Sokak lambalarının kırmızı, sarı, mavi buzlu cama yansıması kırık bir ışık hüzmesine sebep oluyor ve o da tam olarak Cihan'ın şakaklarına düşüyordu. Ela gözleri şimdi biraz kırmızı biraz sarı biraz da maviydi.
"Yok bir şey." Dedim düz bir şekilde. "İzin verirsen onunla tek konuşmak istiyorum."
Bir sokak arasında sıkıştırdığım geçmişimin yansıması- Zira yüzü dikkatli bakınca abisine çok benziyordu- karşımda oturuyor, elinde tuttuğu demeçten bir tutam geçmiş uzatıyordu bana. Alıp almamak arasında kaldığım 25 dakikalık bir yolculuk yapmış ve kendimi bir depoda onunla karşı karşıya otururken bulmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
66. Sone
General Fiction"Hayattaki tüm soyut kavramları somuta dökecek olsaydım eğer bunu bir satranç tahtasının üstüne dökerdim. İlk taşım piyon, şüphesiz umudum olurdu. Önemsemediğim, nasıl olsa bundan çok var dediğim, ilk vazgeçtiğim. İlk öne sürdüğüm. İkinci taşım at...