Merhabalar, efendim.
Nasılsınız?
Elçi I bitmişken, kendimi Berceste'ye atayım dedim 😁Yine, yeni, yeniden...
Birlikte miyiz?İlk bölümü sizlerle buluşturup darısı ikinci bölümün ve diğer bölümlerin başına diyorum :))
Okudukça eğleneceğiniz, güleceğiniz, İstanbul'u bir de onlarla birlikte göreceğiniz mükemmel bir kurgu ile sizlerleyim.
Bu dört kişilik grubun beşincisi olmaya hazır mısın? 🥳
E, haydin o zaman, başlayalım 🌿
🌿
İstanbul...
İstanbul, uzun yıllardan beri birçok filozofa, şaire, yazara ve düşünüre ilham kaynağı olmuştur.
O dizelerde İstanbul'un o eşsiz manzarası ve muhteşem atmosferi anlatılır. Onu anlatan öyle güzel söylenmiş sözler vardır ki adeta kalplere mıh gibi kazınır.Elimde ki dumanı üstünde olan kahvemden bir yudum daha aldım. Perdeyi biraz daha aralayıp dedemden almış olduğum ela gözlerimi karşımda ki boğaz manzarasına diktim. İçimden tekrardan dedeme teşekkür ettim. Dedem sayesinde bu eve çıkabilmiştim.
"Bu devirde kimse sultan değil, hükümdar değil, bezirgan değil, bu kadar güvenme hiç kendine kimse şah değil, padişah değil"
Dicle, mutfağa kek yapmak için girmişti. Fakat bu mükemmel (!) sesinden sağolsun bizi de mahrum etmemişti. Bir işle uğraşırken şarkı dinlemeyi seviyordu. Bu sefer de Sibel Can'ın 'Padişah' şarkısını açmış bağırarak söylüyordu. Yüzümü buruşturdum.
"Bu kız sesinin güzel olduğunu mu zannediyor? Biri şuna söylesin sesinin berbat olduğunu" dedi homurdanarak, Ahsen. Bir diğer odanın kapısı açıldı. Şaçı başı dağılmış bir şekilde Naz çıktı. "Diclee!" dedi ağlamaklı ses tonuyla. "Benim yarına kadar bitirmem gereken konular var. Acı bana, lütfen"
Bunun üzerine Dicle mutfak kapısından kafasını çıkarttı. Hiçbirimizi kâale almadan, "Evde ne şeker var ne de kabartma tozu. Allah aşkına en son market alışverişine kim çıktı?" diye söylendi. Naz ile birlikte Ahsen'e baktık. Bakışlarımızı farkeden arkadaşım ellerini yukarıya kaldırdı. "Bana hiç öyle bakmayın. Ben size dedim ama. Ne anlarım ben mutfak alışverişinden. Hem bakın aç kalmayalım diye eve makarna ve hazır mantı doldurdum." Dicle gözlerini devirdi. "Allah razı olsun ya. Sen ne güzel düşünmüşsün öyle" dedi alayla.
"Tamam kızlar, bugün çıkar yaparız alışverişimizi" dedim, sessizliğimi bozarak. Naz beni onaylayıp odasına çekildi. Tabi çekilmeden önce Dicle'ye bakış attı. Bu 'sakın ses yapma' demek oluyordu. Dicle, bir mutfağa bir bize baktı. "E, ben ne yapacağım şimdi?" diye sordu.
"Ben hatamı telafi edeceğim" dedi Ahsen. Dicle kollarını önünde bağladı. "Nasıl olacakmış o? Kabartma tozu yerine makarna mı yoksa mantı mı atacağız içine?"
Ahsen bir süre düşündü. "Aslında onlarda bir seçim" Dicle, kıpkırmızı oldu. Bunu gören Ahsen hızlıca kendini ifade etmeye çalıştı. "Yani tamam seçim olabilir ama bu şekilde telafi etmiyeceğim. Yukarımız da oturan yeni gelin olan Seda abla var ya. Ondan istiyeceğim. Onun geleni gideni eksik değil. Mutlaka vardır onda."
Dicle sinirle mutfağa girdi. Ahsen de yukarıya çıkmak için hareketlendi.
Gülümsedim. İyi ki onlarla tanışmıştım.
Koltuğun üzerinde titreşen telefonumu aldım. Arayan annemdi. Görüntülü çağrısını kabul ettim.
" Selam" dedim heyecanla. Özlemiştim onları. "Selam güzel kızım, nasılsın? "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NAMÜTENAHİ (BERCESTE)
Ficción Generalİstanbul... Sizlere ne çağrıştırıyor? Eminim ki hepimize başka şeyler çağrıştırıyordur. Fakat bu sefer karşınızda bambaşka bir İstanbul göreceksiniz. Neden mi? İstanbul da, Boğaziçi Üniversitesinde hepsi farklı bölümlerde okuyan ama birbirlerine sı...