Yiğit başkomiser,şubeye geldiklerinde aceleyle oğlan için eşya bulmalarını emretmişti.
Zira uygunsuz haldeki oğlanın o halde binaya girmesine müsade edememişti. Korkunç dokunuşlara direnen cılız bacakları ve savruk vücüdunu aceleyle gizlemişti koltuk örtüsüyle. Sanki utanması gereken oymuş gibi kendi çıplaklığından utanmış ve o halde bile kimsenin onu o halde görmemesi için koltuk örtülerine sığınmıştı.
Aceleyle oğlan için bir eşofman altı bulunana kadar ne Yiğit başkomiser ne de Evrim inmemişti araçtan. Yiğit,başka bir şeylerle ilgileniyormuşcasına otoparktaki polis aracının camından dışarıyı izlemiş. Evrim ise uyuyormuş gibi yapıp utancını bastırmıştı.
Ne Yiğit konuşmuştu, ne de Evrim sormuştu neden hala binaya girmediklerini. Sessizce. Sanki hala yolda ilerliyorlarmış gibi yapmışlardı otoparkta beklerken.
Nihayet elinde bir eşofman takımı ile gelen polislerden biri camdan Yiğit'e poşetteki kıyafetleri uzattığında Yiğit başkomiser elalarını çevirip sanki arabada saatlerdir sigara içmiyormuş gibi omuz silkip "Ben bir sigara içiyorum."diyerek bırakmıştı poşeti oğlana.
Evrim minnetar bir bakışla,üzerine çıplak bacaklarını örten kumaşı geçirdiğinde tiz bir iniltiyle hıçkırmıştı acıdan.
Kendini oldukça yok olmuş ve kayıp bir ölü gibi hissetse de giyinip araçtan indiğinde başkomiserin hemen yanında kendini daha güvende hissetmişti.
Beraber içeri adımladıklarında gecenin köründe koridorda omuzları çökük ve boynu bükük adımladı. Denge kurmak da zorluk çekiyordu acıya ve tahribe direnen bacakları lakin daha da ziyade aylardır bir kaç adımdan fazla yürümüyor oluşunun hamlığı vardı üzerinde. Gözlerini alna ışık,uzun koridor...Ellerinde evraklarla oradan oraya ilerleyen mavi üniformalı polis memurları.
Derin bir nefes verip kalbini tuttu oğlan. Vücudu sanki yolun sonunda Oğuz'u görecekmiş gibi kasılırken acılı bir inilti koyverdi.
"Güvendesin."diye fısıldamıştı Yiğit sertçe kaşlarını çatıp. "Ailen de geldi..Hadi. Topla biraz kendini."
Yiğit başkomiser ona sıcak bir kupa çay getirirken Evrim titrek bir nefesle buharı ciğerine çekti derince.
Yaşıyor hissettiriyordu. Yanan parmak uçları.. Yanan dili ve sıcak buhar. Hayatta hissettiriyordu.
Yeniden doğmuş gibi.
Tam iki aydır aranıyordu. Ailesi,her yerde onu arıyordu. Polise defalarca giden tek ailesi değildi üstelik,okul arkadaşları da sosyal medya üzerinden Evrim'e ait fotoğraflar paylaşmış,kayıp ilanları yayımlamıştı en son göründüğü yerlerde.
Daha da fenası vardı üstelik.
Annesi defalarca kez polislere Oğuz'un adını vermiş,Oğuz'un evine bakılması için diretmiş olsa da Oğuz'un evi olarak görünen adreste bulunamamıştı Evrim.
Zira her şey yıpratıcı ve yıkıcı değilmiş gibi Evrim bir de bir zamanlar kendine ait hissettiği adamın evli olduğunu öğrenmişti. Kendi evinde değil,karısının üzerine olan bir evde gizlendiği için bulamamışlardı Evrim'i.
Zira Oğuz'a ait olan evde,yalnızca karısı ve Oğuz vardı gündüz vaktinde.
Evrim hıçkırıklarının arasında acıyla yüzünü örterken çok daha kötü hikayelerin ardı ardına sıralanmasıyla birlikte titredi acıdan. Yiğit komiserin boş bakışları eşliğinde diğer memurlar bilgileri verirken Evrim yüzünü buruşturup utançla gizledi yüzünü ellerinin arasından.
Bir de evli miydi ?
Üstelik karısına ait olan bir evde geceleri mi geliyordu Evrim'in yanına ? Gündüzlerini karısıyla geçirirken üstelik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nadide
RomanceEvrim aşk sandığı bir yabancının ellerinde tutsak edildiğinde henüz ufacıktı. Mevsimler gözleri önünde kaybolup giderken değişen tek şey takvim yaprakları değil,sevginin ne anlama geldiği hususundaki algılarıydı. Ve gerçek aşk onu en ihtiyaç duyduğu...