Nerden tanıyorum?/Bölüm.9

298 15 13
                                    

Kumandayı koltuğun üstüne atarak doğruldum. Mısır cipsim bitmişti lanet.!
Kucağımda olan kabı aldığım gibi mutfağa yöneldim. "Ablaa!! Su getirsene." Masal'ın bağırışı üzerine istemsizce gözlerimi devirdim.

*Bana bak güzel kız şimdi o koca poponu kaldır ve git suyunu al! Aaaa herşeye bizimki mi koşacak canım. Sanarsın ki hizmetçiyiz burda!*

**Yaaaa demesene öyle .s.s yzk kız alt tarafı bi su istedii verse ölür müü?**

Sağ tarafımdaki Kezo Beren ve Sol tarafımdaki Mahalle ablası Beren'in kavgaları başlamıştı. Hayır yani bazen şizofren olduğumu düşünüyordum. Minyatür berenler benim hakkımda konuşuyordu bense onları izliyordum. Tövbe yarabbim.

Elimdeki kabı tezgaha koyup dolaplara bakındım. Mısır cipsi, mısır cipsi, mısır cipsiiii. Nerdeler ya? Bütün dolaplara bakmıştım ama yoktu. Arayışıma devam ederken bir yandan da bağırıyordum. "Masaaal ! Mısır cipsleri nerdeee!" Sinirlenerek dolabın kapağını fazla sert çarpmıştım. "Bittiii!" İçerden Masalın bağırışı üzerine tekrar sinirlendim. Nasıl biter ya nasıl nasıl nasıl. Aha Kezocan Beren is coming. Iyy silkelenip hemen kendime geldim.
Masal için su alıp tekrar odaya döndüm. Bardağı masaya bırakıp vestiyerden çeketimi aldım.
"Hop dedik, nereye ?"
Masal'a en ölümcül bakışımı atarak "Birileri tam üç paket stokladığım mısır cipslerimi bitirmiş yenilerini almaya." Dedim düz ve sert bir şekilde. Masal gözlerini devirdi. "Çabuk dön bari" masala kısa bir bakış atıp kapıyı çektim.

Soğuk kavanın yüzüme vurmasıyla ürermiş ceketimin önünü aceleyle kapatmıştım. Altımdaki yeşil ekoseli pijamalarım ve siyah neredeyse kafama kadar cektiğim ceketim harika bir görüntü sergiliyorduk.

Adımlarımı hızlandırarak donmaktan kurtulmaya çalışıyordum.

Nerdeyse okula gitmeyeli bir hafta olmuştu. Begümün anlattığına göre en son okulun ortasında bayılmışım. Gözlerimi açtığımda ise evdeydim, baş ucumda ise Begüm ve Kerem.. İlk başta olanları algılayamasamda Begüm herşeyi baştan sona açıklamış hiç olmazsa kafamdaki bazı soru işaretlerini gidermişti.

En son insanları ittiğimi hatırlıyordum. Sonrasında ise Begüme bağırıp birden yere kapaklanmışım. Begümün anlattığına göre zaten kalabalık olan koridor ahalisi hemen başıma toplanmış Begüm "kızım öyle bir bayıldın ki telaştan nasıl yanına uçtum inan bilmiyorum! Haaa bu arada benim yanına gelmemle Ege nasıl fırladı kalabalığın içinden görmeliydin o anlık şokla elim ayağım birbirine girmişken seni kaptığı gibi koşturdu. Tabii bizimkiler görür görmez yanımıza koştular Deniz, Burak ve Batuhan ne kadar şaşırsalarda seni Ege'nin kucağında görünce gözlerinden Ege'ye ateş atacaklar sandım. Zaten hocalar falan gelincede Mahfuz hocişin arabasına atladık benim seninle kalmam konusunda hemfikirdiler Ege'de tam binerken Deniz kavga çıkarıyordu az kalsın 'bak koçum tamam bir iyilik yaptın anlarız, ama gitmesi gereken biri varsa o da bizim gruptan biri olmalı in arabadan' diyerek Ege'ye adeta kükremişti. Denizin arkalarında olduklarını belli edercesine Burak ve Batuhanda başlarını salladılar. Fakat senin Ege de iyi dişli çıktı ha tam karşılıklı atışacaklardı ki Mahfuz hoca araya girdi bağırışma falan fistan sonuç olarak Ege bizimle geldi ve hastaneye gittik. Gerisi rutin işte film çektiler, serum vesayre. Doktordanda bir hafta izin aldın hadi yine iyisin :D Ha bu arada sen uyurken baya bir ziyaretçin geldi. Ege sabaha kadar buradaydı 'uyanmadan gidemem buradayım' diyerek ısrar etsede sonunda göndermeyi başardık" demişti göz kırparak. Kerem ise uyandığımda hemen yanıma çöküp iyi olup olmadığımı, nasıl böyle birşey olabileceği hakkında soru yağmuruna tutuyordu. Haklıydı daha önce hiç bayılmamıştım bu ilkti. Ve endişelenmesi yersiz değildi.
Zaten ertesi güne kendimi daha iyi hissetmeye başlamıştım. Baş ağrılarım azalmış kendime gelmiştim. Bu bir hafta boyunca neredeyse her gün okul çıkışında bizimkiler eve uğrar biraz takılırlardı. En sevdiğim aburcuburları marketi soyarcasına alıp getiren bir Kerem, kendisi ne kadar derslerle ikgilenmese de benim için not tutan bir Begüm ve günün her saati arayıp duran bir 'denburhan' üçlüsü. Yani Deniz, Burak, Batuhan isimlerini birleştirince böyle değişik birşey çıkıyor amaaan boşverin. Kısacası bu süre içinde fazlaca ilgi görmüş bir güzelde dinlenmiştim.

Artık soğuk hava iliklerime işliyordu adımlarımı daha da hızlandırıp markete girdim. Ohh sıcacıktı. Sıcaklığın vermiş olduğu baygınlığı atmaya çalışarak bir sepet aldım ve ne bulduysam içine tıkıştırdım. Cips, ice tea, kıbık kraker ve olmazsa olmazım çikolatalı gofret..! Ağırlaşan sepeti taşımak için ağrıca çaba sarfederek kasaya gittim. Arda abi beni görünce gülümsedi.

"Naber gız çoktandır yoksun hep Masal geliyor" dedi söylenerek kahkaha attım

"Evet Arda abi biraz rahatsızdım da, neyse neler kaçırdım bakalım?"

Bir yandan kasadan aldıklarımı geçiyor bir yandan da hararetli hararetli konuşuyordu.

"Sorma kız Merve ablanlan yine tartıştık, tutturmuş bir tek taşla evlilik teklifi etmedin diye! Teallam gızım bizde değer tek taşla verilmez biz kalbimizi veririz kalbimizi dedim. Yinede anlamıyor"

Merve abla Arda abinin nişanlısıydı. Sürekli tartışır ama birbirlerini deli gibi severlerdi. Çatlaklardı falan ama çok şekerlerdi.
İstemsizce kıkırdadım.

"Ee sende biraz kadın ruhundan anla be Arda abi. Alemsiniz valla."

"Yemişim kadın ruhunu gızım kalbimizi veriyoz yine tek taş istiyor. Vallah bu kadınlar doyumsuz. Bu arada 15,69 berencim"

Parayı uzattım. Poşetlerimi de alıp Arda abiye veda ettiğim gibi marketten çıktım. Uff nasıl rüzgar esiyor ya yemin ederim şurada donup ölücem ve kimsede fark etmeyecek ha.
Hızlı yürümek istiyordum fakat bu poşetler o kadar ağırdı ki beni yavaşlatıyordu.
Hadi beren az kaldı stay strong ha gayret
"Hass"
Elimdeki poşetler yere düşmüştü bense kaldırımla burun burunaydım. Soğuk taşlar ve yüzüm arasında sadece santimler vardı. Birden geriye çekilmemle kendime gelebilmiştim. Bir el kolumdan tutuyordu, hemde çok sert, fazla sert 'yuh aq kolumu çıkardın' diye bağırmamak için kendimi zor tutuyordum.
Kafamı kaldırıp elin sahibine baktığımde ise buz gibi ifadesiz suratıyla bana bakıyordu. Keskin yüz hatları o kadar düzgündü ki. Hey hey hey bir dakika bu çocuğu nereden tanıyordum? Çok tanıdık geliyordu.

Sonunda konuşmayı akıl edip
"Ş-şey ben teşekkür ederim"
Eli hala kolumu sıkarken gözlerini koluma çevirdi. Hala dopdonuk bakıyordu. Bir insanın suratında mimik oynamaz mı be kardeşim.

Elini sıkmakta olduğu kolumdan çekip ellerini cebine koydu ve arkasını döndüğü gibi uzaklaşmaya başladı.

"Hey! Adını söyleseydin bari!"

Hiç duymamış gibi yürümeye devam etti. Bense arkasından şaşkın ördekler gibi bakıyordum.

"Hah! Uyuz, insan bir cevap verir."
Sinirle karışık şaşkınlıkla hala olduğum yerdeydim tam uzanıp yerdeki poşetlerimi alıyordum ki olduğu yerde durdu. Kafasını hafifçe çevirdi,

"Pedro, adım Pedro." Dedi ve olduğu yöne devam etti.

Ben, poşetlerim ve pijamalarım ise şaşkınca arkasından bakıyorduk. Ve aklımda tek bir soru vardı 'ben bunu nerden tanıyorum lan?!!

Yok Daha NelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin