Haftanın 4. günüydü, yarından sonra tek bir sınav kaldığı ve araya hafta sonu girdiği için birlikte çalışmaları gerekmeyecekti. Tadashi ise haklı olarak bu son günü boşa harcamak istemiyordu. Shoyo'nun dediği gibi yapıp evine davet edecekti onu. Gerçi böyle de farklı bir şey yapmayacaklardı ama hep onun evinde olmaları rahatsız ediyormuş gibi hissettiriyordu.
Zil sesini duyduğunda hemen eşyalarını toplamaya başladı. Geçen günkü şeyinden sonra onun yanında ne kadar çok daha fazla utanacağını düşünse de öyle olmamıştı, Tsukki rahatlatmıştı çünkü bir şekilde.
"Yarın görüşürüz."
Shoyo "Görüşürüzz!" diye yanıtladıktan sonra ilerleyen arkadaşının arkasından baktı birkaç saniye. Sanki eskisine göre daha rahat dolaşıyordu etrafta ve bu onu sevindiriyordu. Evet hep Tadashi'yle olmak kendisi için sorun değildi ama çocuğun da kendi başına korkmadan bir şeyler yapabilmesini istiyordu.
Tsukishima'yı gördüğü an gülümseyip heyecanlanmasına engel olamamıştı Tadashi. Eskisi gibi bir heyecan değildi bu, o kadar germiyordu. Daha tatlı, hafif bir şeydi.
"Hey!" diye seslenirken koşar adımlarla ilerledi yanına.
"Selam."
Yan yana yürümeye başladıklarında Tadashi boğazını temizleyip konuşmaya başladı. "Bugün benim evime gelmek ister misin?"
"Ha? Neden?"
"Şey-"
"Rahatsız mı oldun? Öyleydiyse söyleyebilirdin-"
"Hayır hayır öyle demek istemedim. Sadece..hep ben geldim ya, ayıp oldu sanki. Hem belki annen rahatsız olmuştur."
"Ayıp falan olmadı, annem de böyle şeylerden rahatsız olmaz. Arkadaşım olmasına seviniyor hatta. Zorunda hissettiğin içinse çağırmana gerek yok."
"Sadece o yüzden değil. İstediğimden de çağırıyorum."
"Tamam o zaman. Senin evine gidelim."
.
Gelmeden önce yolda pastaneye uğrayıp kek almışlardı. Şimdiyse odada sessizce oturuyorlardı keklerini yiyerek. Çalışmaya bundan sonra başlayacaklardı.
"Evinde piyano olduğunu sanmıştım." diyerek sessizliği bozan Tsukishima'ydı.
"Ah, hayır. Evimiz o kadar büyük değil, hem piyanolar çok pahalı."
"Bu kadar gelişmek için hep okulda mı çaldın yani?"
"Kursum bittikten sonra evet. Neredeyse her gün çalışıyorum işte."
"Zor değil mi?"
"Bilmiyorum, bana öyle gelmiyor. Bunu severek yapıyorum nasıl olsa."
"Nasıl başladın peki?"
"Ben küçükken pek konuşamazdım. Sanki her konuştuğumda insanlar bana bir şey yapacakmış gibi gelirdi. O yüzden insanlardan saklanırdım hep. Annemse beni dışarıya ve insanlara alıştırmaya çalışırdı. Bir komşumuz vardı, yaşlı bir kadın olduğu için annem yardıma giderdi ona. Bir gün beni de yanında götürdü." Cümlesini bitirdikten sonra biraz sessiz kalınca Tsukishima hemen "Ne oldu?" diye sormuştu.
"Sıkıldın mı diye düşündüm de.."
"Hayır sıkılmadım. Soran bendim zaten, dvam et lütfen."
"Pekala. Neyse, orada öylece otururken piyanonun çok ilgimi çektiğini hatırlıyorum. Gözümü öyle dikmişim ki, o kadın yanıma gelip çalmak isteyip istemediğimi sormuştu. Ondan da çok korkmuştum doğrusu, ama bir şekilde başımı salladım. Sonra piyanonun başına geçtik. Ellerimi tuttu ve çalmaya başladık. Piyanodan çıkan ses öyle hoşuma gitmişti ki, bitirdiğimizde kadınla konuşmaya başladım bunun hakkında. Sadece annem ve babamla konuşurken ilk kez başka biriyle konuşmuştum. Annem bunu görünce çok sevindi ve hep yanında götürdü beni."
"Güzel bir tanışma hikayesiymiş."
"Devamı da var. Bir süre bu böyle devam etti, az az da öğrenmeye başladım. Kolay birkaç parçayı çalabiliyordum. Neyse, sonra o kadın hastalandı. Zaten çok yaşlıydı ve.." Sertçe yutkunup devam etti. "Çok geçmeden öldü."
Tsukishima dudaklarını birbirine bastırırken çocuğun gözlerine baktı ağlayıp ağlamadığını görmek için ve ağlamadığını gördü. Belki de çok eskide kaldığı için artık üzülmüyordu.
"Ondan sonra o eve gidemedim. Gitsem de piyanoya dokunmazdım zaten."
"Peki ya sonra?"
"Piyanoya dokunduğum an ağlayacağımı düşünüyordum, annem beni bir kursa gitmeye zorlayana kadar. O sıralar biraz daha açılabilmiştim, en azından konuşabiliyordum birileriyle. O yüzden gitmemde bir sorun yoktu. Sadece ben istememiştim. Ama annem ısrarlarıyla gönderdi beni. Tahmin ettiğim gibi olmadı ama gittiğimde. Ağlamadım. Evet üzgündüm ama bir yandan da mutluydum tekrardan çalabileceğim için."
"Sonra da bırakmadın sanırım."
"Evet bırakmadım."
Yine bir sessizlik olduğunda Tadashi kalan kek parçasını ağzına atıp ayağa kalktı ve çocuğun önündeki kabı alarak kapıya ilerledi. "Şunları atıp geliyorum."
Dakika bile geçmeden geri döndüğünde Tsukki dik bakışlarını ona çevirdi. "Başlamadan önce ben de bir şey söyleyebilir miyim?"
"Tabii."
"Eskiden voleybol oynuyordum. Yani oynuyordum derken, oynamaya çalışıyordum. Abim okulunun takımındaydı, antrenmanlarına falan giderdim izlemek için. O zaman merak salmıştım işte."
Tadashi onu ilgiyle dinlediği için birkaç saniye durmuş, cümlelerini toparlamaya çalışmıştı. "Bana maçlarda ne kadar iyi oynadığını, hep kazandıklarını falan anlatıyordu. Bir gün maçının olacağı yeri öğrenip ondan habersiz gitmiştim. Bana söylemiyordu hiç, sanki izlememi istemiyormuş gibi." Cümlesi bitince sesli bir nefes verip devam etti. "Gerçekten de istemiyormuş."
"Neden ki?"
"Yedek oyuncuymuş çünkü. Onca zaman bana yalan söylemiş. Gerçi..saçma gelebilir sana şu an. Belki cidden büyük bir şey değildir, ama beni etkilemişti işte. Abim hayatımda en çok güvendiğim insanken bana böyle yalan söylemiş olması sarsmıştı yani."
Yüzündeki ifadeyi tanımlamak zordu. Üzgün olduğu belliydi ama bunu göstermemek için çabalıyordu sanki. Ayrıca bakışları da bir yandan boştu, belki de böyle saklıyordu kendini.
Tadashi onu böyle gördüğüne şaşırmıştı doğrusu. Birlikte oldukları zamanlarda hiç böyle bir ifadesi olmamıştı. Ya hafif gülümsemişti ya da düz bir ifadeyle bakmıştı hep. Bu sefer böyle olması Tadashi'ye arkadaşlıklarının ilerlediğini düşündürmüştü hâliyle.
"Saçma gelmedi ki. Etkilemesi çok normal bence. Ve üzgünüm bunun için. Güveninin sarsılması hoş bir şey değil."
Tsukishima çocuğun yüzüne birkaç saniye boş boş baktıktan sonra tekrardan masaya çevirdi gözlerini. "Evet değil. Neyse, hadi çalışalım."
Oldu mu hiç emin değilim ama bekletmek de istemiyorum
Son üç bölümdeki günler üst üsteydi ama bundan sonra yine aralarda zaman olacak