Tam olarak saat kaçta uyudum bilmiyorum. Şuan saat sabahın beşi. Minho yatağımda mışıl mışıl uyuyorken ben gereksiz yere kalkmış, ne yapacağımı düşünüyordum. Bu hamlem ile ona umut vermiş oldum. Bundan sonra ne olacaktı? Belki de gerçekten de ona aşık olmuştum. Ama nasıl? Onun neyine aşık oldum? Gülerken kısılan gözleri? Yoğun bakışları? Bilmiyorum. Bir anda ona kapılmış bir şekilde buldum kendimi. Ama mantıklı bir tarafıda yok gibi geliyor. Minho'nun hayatını bilmiyorum, en sevdiği şeyleri, kendisini sıkıntıya sokan şeyleri, o şeyleri nasıl geçirebileceğimi bilmiyorum.
Bildiğim tek tük şeyler vardı. Adının Minho soyadını Lee olduğu, fabrika sahibi olduğu, 26 yaşında oluşu gibi. O benim neyimi biliyor? Mesleğimi, evimi -ki ben onun tam olarak nerede yaşadığını bilmiyorum- yaşımı gibi. Bu bize yetermiydi?
Birşeyde mantık yoksa işime gelmiyordu. Felix işlerini nasıl çözüyordu? Ne kadar zeki olsamda sonunda bir çıkmazda duruyordum. O çıkmazdan kurtulmam için Felix'in bana açacağı kara deliğe ihtiyacım vardı. Konu kendim olunca çok acımasız olabiliyordum.
Sigaramdan tek nefes çekip ciğerlerime yolladım zehirli dumanı. Penceremin önüne sandalyemi çekmiş düşüncelerimle boğuşuyordum. Güneş yeni yeni doğmaya başlamıştı ve güneşin turuncu ışığı evimi aydınlatıyordu. Daha önce bile isteye güneş doğumunu izlememiştim. Görsem de her zaman doğup batıyor diyerek boş veriyordum.
Gözüme ilişen yanda ki hareketlilik ile o tarafa döndüm. Minho elini kapının pervazına yaslamış bana bakıyordu. Güneşin ışığı yüzüne vuruyordu ve sanki özenle seçilip yaratılmış gibiydi. Tekrar dışarıya dönüp sigaramı dudaklarımın arasına koydum. Minho çektiği sandalyeyi tam karşıma koyduğunda bile ona dönmedim.
Ne diyecektim? İşte bunu düşünmemiştim. Uyandığında evde olmayacağımı düşünmüştüm, çünkü çok derin bir şekilde uyuyordu.
"Ne düşünüyorsun?" Omuz silkip güzel yüzüne baktım. Dudaklarını birbirine bastırmış bana bakıyordu. "Dün neden benim kapıma geldin?" Gelmeseydin bu kadar çıkmazda olmazdım...
"Bilmiyorum."
Ben ona bakmaya devam ederken işaret ve orta parmağıyla ağzımda ki sigarayı alıp kendi ağzına koydu. Bu hareketi gülümsetmişti beni. Birkaç nefesten sonra dibinde biraz kalmıştı. Etrafına bakındığında küllüğü aradığını fark edip camın kenarında ki küllüğü ona doğru ittim. Sigarayı söndürüp bıraktığında hafif kıkırtısını işittim.
"Seme olacağım derken sana inanmalıydım." Gülüp başımı salladım. Nasıl hissediyordu acaba?
"Seni kullanmış gibi hissediyorum." dedim gözlerimi tekrardan dışarıya çevirirken. Rüzgar esmeye başladığında soğuktan ürperdim. Tüylerimin diken diken olduğunu hissediyordum. Minho üstünde ona verdiğim kısa şort ve sweatshirt ileydi. Üşümemesi için camı kapattım. O kısa süre boyunca Minho konuşmadan beni izlemişti.
"Neden? Kullanmış gibi hissetmen için beni bırakman lazım." Birşey demeden havada süzülen martıları izledim. "Seni tanımam için süre ver bari."
"Beni tanıyıp ne yapacaksın? Asıl benliğimi mi bilmek istiyorsun? Anlatayım. Ben Han Jisung 25 yaşında bir doktorum. Daha derine inelim. En yakın arkadaşı ile tuhaf bir ilişkisi olan birisiyim. İlk öldürdüğüm kişi en yakın arkadaşımın eski sevgilisiydi. Toplam 5 kişiyi öldürdüm. Bile isteye. Yakınlarının ne düşüneceğini, ne hissedeceğini düşünmeden öldürdüm hepsini. Hiç pişman olmadım. Bu 5 kişi öldürmeyi en sevdiklerimdendi. Kaç kişiyi daha öldürdüm bilmiyorum! Öldürmeye de devam edeceğim! Çünkü bu boktan hayat insanları kırmaktan hiç çekinmiyor! Felix'in babasını buldum onu öldüreceğim! Felix'in hayatını mahveden herkesi öldüreceğim! Benim ki umrumda değil!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙈𝙞𝙙𝙙𝙡𝙚 𝙤𝙛 𝙩𝙝𝙚 𝙣𝙞𝙜𝙝𝙩 | MINSUNG |
Fanfictionhanjiji: Kimsin sen? Felix? youknow: Hayır Felix değilim hanjiji: Pekala Kimsin? youknow: Seni beğenen ve altına almak isteyen birisi ♡'・ᴗ・'♡ hanjiji: Dedecim başka birisi mi yoktu?