10

846 76 50
                                    

Minho ile 3 aydır görüşmüyorduk. Onu arasam da cevap vermiyordu, bende aramayı bırakmıştım. Evi hakkında hiçbir şey de bilmediğim için neden benimle konuşmadığını soramıyordum. En son ki olayda benden korkmuş olmalıydı. Haklıydı da aslında. Evi bağırmaktan yıkmış, tuhaf tuhaf şeyler söylemiş ve az kalsın Minho'yu öldürecektim. Felix o gün bana Minho'nun evi terk ettiğini söylemişti.

Neden böyle olduğumu da bilmiyorum açıkçası. Neden Minho'nun beni bıraktığını da bilmiyorum. Belki de o gün biraz daha uyuyup, alarm çaldığında böyle olmayacaktı.

Şapkamı kulaklarımı kapatacak şekilde çekip marketten çıktım. Felix kar'da fazla kaldığı için hasta olmuştu ve onun bakımını ben üstlenmiştim. Buralardan gideceğim için işten de ayrılmıştım yaklaşık 1 ay önce.

Felix'in evine yakın markete gittiğim için yürüyerek gidiyordum. Poşetlerden birini zıplatıp elime oturmasını sağladım. Eldivenler elimi oldukça sıcak tutsa da para üstünü almak gibi bazı işlerimi yapamıyordum. Soğuktan donan burnumu çekip sızlamasını sağladım. Zavallı Felix yataklara düşmüştü. Aslında halinden memnun değil denilmezdi. Tabi bana da birisi böyle baksa ben de memnun olurdum.

Yolda giderken kardan dolayı birkaç kez ayaklarım kaysa da kendimi hızla toparlamıştım.

Öncekine göre kar daha az ve suluydu. Yolları karlardan temizledikleri için bize suları kalmıştı. Telefonum çaldığında zor da olsa çıkarabilmiştim. Yabancı r numara arıyordu. Eldivenlerden dolayı da açamıyordum. Sanırım arayan taşıma işlerini halleden kişiydi.

Telefon öylece elimde kapanırken binadan içeriye girmiştim. En son indiğimden aşşağıda olan asansöre binip 8'e bastım ve kapılar kapanırken poşetleri ayaklarımın önüne koyup sağ elimin eldivenini çıkardım. Ekranı açıp arayan numaraya tıklayıp tekrar aradım.

Burnumu elimin tersiyle silip telefonu kulağıma dayadım. Hasta olmuyordum, sanki bir alışkanlık gibi sürekli burnumu silme, soğukluğunu hissetme isteği doluyordu içime.

Arama açılınca boğazımı temizledim. "Alo?"
Biraz sessizlikten sonra karşı taraftan ses geldi. "Han." Kaşlarımı çatıp numaraya baktım. Tekrar kulağıma dayayıp konuştum. 6.kata gelmiştim.

"Kimsin?" Birkaç tıkırtıdan sonra cevap geldi. "Ben... Mi-minho." Minho? Lee Minho? Hani beni bırakıp giden Minho? Kalbimin hızlı atmasına yarayan Minho? Hayatını öğrenmek istediğim, geleceği olmak istediğim, içki arkadaşım, beni dansa kaldıran ve bana masum gözlerle bakan Minho. Gözlerimi kırpıştırıp gözyaşlarımı geri yollamaya çalıştım.

"Neden aradın?" Sesim kırılganın aksine güçlü çıkmıştı ve olması gereken de buydu zaten. Minho cevap vermeyince iç çekip poşetleri ayağımın dibinden tek koluma aldım. "Cevap vermiyorsan kapatıyorum?"

"Seninle görüşmek istiyorum." Alayla gülüp poşetleri yere bırakarak anahtarı cebimden çıkardım. "Bunca zamandan sonra mı? Hiç sanmıyorum."

"Lütfen."

"Sen kendini ne zannediyorsun? Beni bırakıp gittikten sonra kollarına atlayacağımı falan mı?" Cevap gelmeyince aramayı kapatıp açtığım kağıdan poşetlerle girdim.

"Sen mi geldin Jisung!"

"Ebenin amı geldi Felix! Çünkü anahtar bir de onda vardı." Göz devirip poşetleri mutfağa götürdüm. Tezgahın üzerinde hazır noodle paketleri vardı.

"Lan beş dakikalığına gidip geldim yine hazır noodle yemişsin?" Felix'in yorgun gülüşünü işittiğimde çöpleri çöp kutusuna attım. Telefonum tekrar çalmıştı. Minho tekrardan arıyordu.

𝙈𝙞𝙙𝙙𝙡𝙚 𝙤𝙛 𝙩𝙝𝙚 𝙣𝙞𝙜𝙝𝙩 | MINSUNG |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin