Chanyeol ile konuşmayı hiç denememiştim.
O küçük olayın üzerinden iki gün geçmişti ve ben derslere hiç katılmamıştım. Evde sadece -pek önemli olmayan- şeyler yapıyordum.
Pekala, birbirimizle konuşmuyorduk. Demek istediğim, o günden somra onunla konuşmayı hiç denememiştim. Beni görmezden gelmesi normaldi ama bana karşı daha da soğumuş gibi hissediyordum.
Kai'nin sözleri beni etkilemişti ve hiç unutmamıştım.
"Neden kendine sormuyorsun? Neden böyle düşünüyorum? diye. Neden sürekli kendimde hata arıyorum? diye."
O bunu söyledikten sonra oradan kaçarak ağladım çünkü ona ne cevap vermem gerektiğini bilmiyordum.
Neden böyle düşünüyordum hep?
Belki de Chanyeol'un bana tekrar kızacağını düşündüğüm içindir.
Belki de bunu yapmamalıydım...onlara Chanyeol'den izin almadan kocası olduğumu söylememem gerekiyordu.
Ön kapının açıldığını duyduğumda o tarafa döndüm. O gelmişti.
"Yemek yedin mi?" Ona sordum. Geldiğinde saat akşam 9.48'ydi.
Arkadaşlarıyla dışarıda yemek yediğini biliyordum, sadece onunla konuşabilmek için sormuştum.
Cevap alamayınca onu odasına kadar takip ettim. Özür dileyebileceğimi umarak...
"Ne arıyorsun burada?" Sesi çok soğuktu ama vazgeçmedim.
"Sadece özür dilemek istedim."
"Özrün kabul edildi, şimdi dışarı çık. Yoruldum. Sana ayıracak vaktim yok."
"Pekala, benim sana ayıracak vaktim var. Kai bana arkadaşlarının evli olduğumuzu bildiğini söyledi, o yüzden bana sorduklarında 'evet, o benim' dedim. Onların evli olduğunu ama kiminle evli olduğunu bilmediklerini bilmiyordum. Gerçekten üzgünüm. Lütfen bana kızma-"
"Siz ikiniz yanımızdan ayrıldıktan sonra Kai seni nereye götürdü?"
"Çatıya."
"Orada ne yaptınız?" Neden soruyordu? Beni mi önemsiyordu?
"Önemli bir şey yapmadık." Ona böyle söyledim çünkü onun için ağladımı tekrar söylemek istemiyordum.
"Öyleyse söyle bana, önemli bir şey değilse neden bana anlatmıyorsun?"
"Bana kızgın mısın?"
"Soruma soruyla karşılık verme!" Çıldırmış gibi bağırdı.
"O zaman sanırım istediğin cevabı alamayacaksın." dedim ve kapıya doğru yürüdüm.
"Öncelikle, peki, pek kızgın değilim."
"Hemen sınıfımıza gittik." Onun için ağladığımı söylememek için böyle söyledim.
"Bu kadar?"
"Bu kadar."
Odama geri döndüm ve Kai'nin numarasını çevirdim. Şu an birisiyle konuşmaya çok ihtiyacım vardı ve tek seçeneğim Kai idi...
"Ne istiyorsun?" Konuşan Kai değil Kyungsoo'ydu. Sesi mutsuz çıkıyordu, yani eğer şansı olsaydı telefonu hiç açmayacaktı zaten.
"İyi akşamlar...Kai'ye ihtiyacım var...Eğer istemiyorsan benim için sıkıntı yok...Siz ikiniz meşgul olabilirsiniz ve bunu bölmek istemiyorum."
"Benimle konuşabilirsin." Samimice söyledi.
"Oh, teşekkür ederim...Çok zor zamanlar geçiriyorum çünkü...bekle ne?"
Ben çok-aptalım; neredeyse Chanyeol ile ilgili sıkıntılarımı ona anlatacaktım.
"Lütfen devam et, zaman ilerliyor."
"Ben ahm- Bunun hakkında pek emin değilim ama bana söylediklerinden sonra kaçtığım için Kai'den özür dilemek istiyorum...Söyledikleri yanlış değildi, sadece kafamı karıştırmış-"
"Yarın derslere katıl. Onunla kişisel olarak konuş ve özür dile. Şimdi kapatıyorum. Hoşçakal!"
...
Az önce tam olarak ne oldu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
'Park' olmak // chanbaek
FanfictionByun'un Park olduğu gün, hayatının değişeceği gündü. çeviri kitabın orijinali (@Baekternity)