0.4

236 40 25
                                    

sevgilin doğru söylüyormuş, karakol gerçekten de sakin.

içeriye girdiğim anda yüzüme çarpan sıcak hava, ferah oda spreyi kokusu ve boş bir koridor karşılıyor beni. bu kadarını da tahmin etmemiştim doğrusu, odanı bulmam gerek. sakince etrafıma bakınıp nerede olabileceğini kestirmeye çalıştığım esnada gözüme danışmada uyuyan memur çarpıyor. adam öyle dalmış ki klimanın uğultusu ile eşzamanlı çıkarttığı mırıltılar beni dahi mayıştırabilir.
harika, şimdi seni kendim bulmalıyım.

topuklarımın üzerinde dönüp arka tarafta kalan koridora ilerlemeye hazırlandığım esnada geriye doğru bir adım atıyor, sert bir şeye çarparak duraksıyorum.
yoksa..?

uh huh, bu sensin.

iki elinle omuzlarımı sıkıca tutup düşmemi engelliyor, yüzündeki endişeli bakışlar eşliğinde soruyorsun.
'hey iyi misin?'

mükemmel. hayal ettiğimden de mükemmel. tamamen rastlantısal, spontane bir karşılaşma. planlanmış gibi görünmüyor, sanki- sanki bizi tanrı bir araya getirmek istiyormuş gibi.

başımı aşağı yukarı sallayarak onaylıyorum, 'uh, evet. kusura bakma etrafa bakınıyordum ve seni görmemişim.'

tek elini omzumdan çekiyorsun önce sonra yavaşça diğerini, elinin tenimin üzerinden kayıp gidişini hissedebiliyorum.
sen, sen de benim gibi hissediyor musun?
aramızdaki bu şeyin farkında mısın?

'sorun değil, arkanda duran bendim. sanırım jung sana pek yardımcı olamadı huh?'

benimle konuşurken gülümsüyorsun. kahretsin, daha önce hiç bu kadar kusursuz bir gülümseme görmemiştim.

sanki orada ne olduğunu bilmiyormuşum gibi danışma masasına dönüp uyuyan memuru kontrol ediyor, ben de gülümsüyorum.
'pek sayılmaz, neyse ki acelem yoktu.'

'harika, zaten buraya gelen kimsenin pek acelesi olmuyor.'

omuz silkiyorsun, bundan şikayetçi misin?
monoton bir hayat bütün memurların hoşuna gider sanıyordum oysa sen farklısın. gözlerimi yerde gezdirip kirpiklerimin altından, işveli bir bakış atıyorum. senin için açık kapı bırakmalıyım, bana yaklaşmaktan korkmamalısın. 

'öyle mi?' gözlerim bir anlığına giriş kapısına çevriliyor ardından devam ediyorum. 'peki ya bir gün gerçekten acelesi olan birisi gelirse, bir b planınız var mı?'

şaşırdın, bunu gözlerinden okuyabiliyorum. belli ki bu soruyu beklemiyordun. tek elini cebine yerleştirip danışmadaki tasasız memuru işaret ediyorsun.
'şahsen b planım, tüm suçu memur jung'un vazife başında uyumasına yıkmak. onun b planı nedir bir fikrim yok ama umalım da acil bir durum yaşanmasın.'

şuna bak, şakalaşıyoruz yuta. yüzümdeki gülümseme genişlerken başımı sallıyorum. 'umarım yaşanmaz.'

've sen- neden gelmiştin?'

doğru ya, buraya gelmemin bir "sebebi" var.

saçlarımı hafifçe düzeltip cevaplıyorum, 'bir ihbarda bulunmam gerek.'

ciddileşiyorsun, korkma sevgilim. telaşlanmana gerek yok durum kontrolüm altında. aslına bakarsan durum gerçekten de kontrolüm altında.

ancak sen görevini iyi yapmaya çalışan bir adamsın, arkandaki koridoru izleyip odan olduğunu tahmin ettiğim kapıya doğru yürürken beni de seni takip etmeye çağırıyorsun.

'öyleyse önce tutanak tutmalıyız, herşeyi detaylıca anlatır mısın? sorun nedir?'

sen önümde yürürken bedenini izliyorum, forma fetişim olduğunu söylemiş miydim?

gözünü fırından ayırma - yutaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin