0.6

254 39 27
                                    

saat geceyarısı ikiye yaklaşırken fırından yükselen tiz ses ile irkiliyorum, cupcakler tamam.

yarın buraya, iş yerime gelebileceğini hesap ederek senin için güzel tatlılar hazırlıyorum sevgilim. bütün gecemi buna ayırdım, hata yapamam. hazır jaehyunla aranız kötüyken seni kendi tarafıma çekmeliyim.
güzel plan öyle değil mi?
en azından emek harcamadığımı söyleyemezsin.
ne kadar çalışkan olduğuma bir bak!dolapta çoktan üç farklı çeşitte sütlü tatlı var -hangisini seveceğinden emin olmadığım için hepsini hazırlamak istedim-
fırından yeni çıkmış cupcakelerden ve frambuazlı kekten bahsetmiyorum dahi.

soğuması için buzdolabına bıraktığım kremayı çıkartıp etrafı izliyor, tezgahın üzerine bıraktığım sıkma torbası bulduğumda ise keyifle gülümsüyorum. pek çok insanın aksine sevgilim, ben bir şeyler pişirirken mutfağımı dağıtmam. dağınıklık yanlış bir şeyler yapma ihtimalini arttırır, dağınıklık hataya düşmeni sağlar. tezgahında şeker kavanozunu mu bıraktın, olası problemlere bak.
harca şeker atmış mıydım?
attıysam kaç kaşık attım?
son bir kaşık daha eklemeli miyim?
ya şekersiz olursa?
ya çok şekerli olursa?

oh, hayır.
bu hiç bana göre degil.
ben ne yaptığımı, ne istediğimi ve ne elde edeceğimi bilmeyi severim sevgilim. yarım saat fırının başında bekleyip de diyabetik kriz sebebi bir kek mi pişirmek üzereyim diye endişelenemem.
sana ne yapacağımı söyleyeyim, harcı çöpe atarım.
şekeri tezgahtan kaldırır ve baştan başlarım.
ideal keki yaratana dek durmam.

eh, şimdi yaptığım da tam olarak bu. senin için herşeyin en iyisini istiyorum yuta, tatlıların bile.

cupcakeleri soğumaya bıraktım şimdi sırada ana silahım olan kekin üzerine el yapımı frambuaz sosunu dökmek var. daima ilk çekmecede tuttuğum spatulayı çıkartıp sosu yaymaya hazırlandığım esnada dükkan kapısından yükselen zil sesini duyarak şaşkınlıkla duraksıyorum. mutfağın ışığı açık evet ancak dükkanın ışıklarını yakmamıştım. tabelayı asmamıştım yuta, birinin açık sanarak buraya girmesine imkan yok. hırsız olabilir mi?
tanrım yoksa kendini gerçekleştiren kehanete mi kurban gideceğim?
aptal kafam, nasıl oldu da ön kapıyı kilitlemeyi unuttum!

ses çıkartmamaya özen göstererek önümdeki çekmeceyi aralıyor, ilk raftan geçen hafta satın aldığım alman yapımı bıçağı çıkartıyorum. elim hâlâ soğuk, metal saptayken mutfağa doğru ilerleyen adım sesleri duyuyorum. şimdi başımı belaya sokamam yuta, seni elde edemeden olmaz. gözlerim sakince odada geziniyor, bir karar vermeliyim.

sonrasında herşey çok ani gelişiyor. avcı iç güdülerimi dinlemeye karar vererek temkinli adımlarla kapının arkasına seğirtiyor, adım sesleri tam da birkaç metre ilerideyken ışığı kapatıyorum. onu haklayacağım, bana zarar vermesine veya dükkanımı yağmalamasına izin vermeyeceğim. ancak ışığın kapandığını kapının altından görmüş olacak ki uzun bir süre kapının önünde duraksıyor, sonrasında kulpun ağır ağır aşağı indiğini görerek sakince gittikçe büyüyen aralıktan içeriye birinin, bir hırsızın veya kötü adamın girmesini bekliyorum.

tam da vücudunun yarısı içeri sokulmuş bedene saldıracağım anda, adam bileğimi sıkıca kavrayıp bedenimi duvara yaslıyor ve çırpınmaya başlıyorum.

sonra oldukça garip bir şey yaşanıyor.

'hey!' diyorsun.

evet evet, bu senin sesin.

'hey bekle, sakin ol. benim yuta, sana zarar vermeyeceğim.'

duvara yaslı duran, bıçağı tuttuğum elim hafifçe gerilirken mırıldanıyorum. 'yuta?'

tek elin hala bileğimi arkamdaki kolona sabitlerken diğeriyle de anahtarı arıyor, ışığı açtıktan sonra şaşkınlıktan genişçe açılmış gözlerle yüzümü izliyorsun.

'gördün mü, benim.'

derin bir nefes veriyorum.

'tanrı aşkına senin ne işin var burada, hemde bu saatte?!'

omuz silkiyorsun,
'biraz dolaşmaya çıkmıştım, dükkanında ışık yandığını görünce içeriye gelip herşey yolunda mı diye kontrol edeyim dedim. ön kapıyı açık bırakmışsın.'

konuşurken yüzüme çarpan ılık nefesin bana iki şey söylüyor, birincisi seninle bu kadar yakın olmak bana cenneti yaşatabilir ikincisi ise alkollüsün yuta. sevgilin gerçekten canını bu kadar çok mu sıktı. huh işe bakın, benim isteğim de bunu sağlamaktı. kim gecenin bu vakti yürüyüşe çıkar ki! seni öfkeden çılgına çevirdi ve ceketini aldığın gibi evden kaçtın öyle değil mi?

gözlerim elinde olmadan kusursuz dudaklarına inerken mırıldanıyorum, 'çok korktum, hırsız filan geldi sandım.'

şimdi gözlerinde çok daha farklı bir duygu var. yanlış mı görüyorum yoksa bu şehvet mi sevgilim?
senin bakışların da benim dudaklarımı bulurken cevaplıyorsun.
'korkmana gerek yok, artık buradayım. seni korurum.'

duvara yaslı olmayan elimi kaldırıp tereddütle omzuna yaslıyorum. fazla mı erken? hayır hayır, bana bu cesareti sen veriyorsun yuta.
yüzüm gittikçe seninkine yaklaşırken fısıldar gibi, muhtaç sesimle kulağına fısıldıyorum. 'biliyorum.'

kontrolü kaybetmen için ihtiyacın olan tek şeyin bu kelime olduğunu bilsem çok daha önceden söylerdim sevgilim çünkü bu sözcüğü duyar duymaz aramızdaki mesafeyi sıfıra indirip hızla dudaklarıma kapanıyorsun. bunu alkollü olduğun için mi yapıyorsun emin değilim, tek bildiğim her türlü benim işime yarayacağı.
ellerin kalçalarımı sıkıca kavradığında bir yandan öpüşüne karşılık vermeye çalışırken bacaklarımı beline sarıp kucağına çıkıyorum. bunu yaptığımda vücudumu hızla arkamızdaki duvara çarpıyorsun, bir anlığına hâlâ tuttuğumu dahi unuttuğum bıçak yere düşüp metalik bir ses çıkartsa bile ikimiz de bunu umursamıyoruz. acelemiz var huh...

ellerim saçlarına karışıyor ve derin bir öpücüğün içine çekiliyorum.

seni öpmeyi yüzlerce kez hayal etmiştim elbette ancak inan bana, hiçbirisi de gerçeği kadar ateşli değildi.
sen, yuta, hayallerimin de ötesindesin.

ıslak dudakların benimkilerden uzaklaşıp boynuma indiğinde kendimi tutamıyorum ve dudaklarımdan sessiz bir inilti kaçıyor, ismini mırıldanıyorum.
'tanrım yuta...'

ne ara buraya geldik bilmiyorum çünkü sarhoş olmuş gibiyim ancak beni bir yerlere yasladığında bu kez tezgaha yanaşmış olduğumuzu fark ediyorum. tek elinle hazırlamak için iki saatimi ayırdığım frambuazlı pastayı ve sosu yere iteklerken beni de arkamdaki soğuk mermere yaslıyorsun.

sanırım ağlayacağım, bunu yapsam çok mu abes olur?

ah, sevgiline iş bulmanın bizi bu kadar iyi etkileyeceğini bilsem tanıştığımız ilk gün yapardım yuta. o aptal- siktir, kemerini açmaya mı başladın?

heyecanlı gülümsememle yüzünü izlediğim esnada gömleğinin düğmelerini aceleyle çözerken gözlerini bir an olsun benden almıyor, soruyorsun.
'üzerini çıkartmayacak mısın?'

tanrım şuna bak!
aptal sevgilin seks hayatını berbat edip hiçbir yaramazlık içermeyen boktan bir yere çevirmiş sevgilim. ama ben senin bu olmadığını biliyorum, sen jaehyun gibi değilsin yalnızca biraz teşvik edilmeye ihtiyacın var o kadar.

bu durumda o teşvik benden gelmeli.

omuz silkip dudaklarımı ısırırken teklif ediyorum, 'neden sen yapmıyorsun?'

dudakların hafifçe kenara doğru kıvrılıyor ve bir anlığına gerçek seni görüyorum sevgilim.

günahkâr, arsız ve insani kusurlarla kaplı seni.

iki katlı bir müstakil evde yaşamaktan ve her gün masa başı işine gidip gelmekten günahı kadar hoşlanmayan seni.

ama ne olursa olsun seni görüyorum, gerçek seni.

tüm çıplaklığıyla.


****




fun fact: medyalara bıraktığım görsellerdeki tatlılar bölüm hakkında ipucu veriyor.

gözünü fırından ayırma - yutaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin