16

154 35 43
                                    

onu öldürecektim yuta.

evini açtığın küçük sürtüğün boynunu bahçemdeki orakla biçmekten yalnızca bir tutam ilham ve yüz metre uzaklıktaydım. hayali kedini aramak için bahçenize çıkmış olan yabancı, karanlıkta ilerliyordu. cinnet haliyle tasarladığım plana sadık kalsam arkasından sinsice yaklaşıp tek darbeyle güzel başını bedeninden ayırabilirdim... ama yapmadım çünkü ben bir katil değilim.
kimseyi planlayıp tasarlayarak öldürdüğüm filan yok, jaehyun neredeyse bir kazaydı.

işte bu yüzden orağın tahta sapını kavrayan ellerim bana acele etmemi fısıldasa da onu dinlemedim, evime girdim ve sevgilini öldürdüğüm gün gömmeye karar verdiğim savaş baltamı topraktan çıkarttım. bana kalırsa sürtüğünü biçmemek hayatım boyunca verdiğim en doğru karardı, bu sayede şimdi olduğum yerde, karşındayım. beni görmüyor olsan da ben seni rahatlıkla takip edebiliyorum sevgilim. hiç dikkat çekmiyorum çünkü omuzlarımda cinayet şüphesi yok. küçük kasabamızda herşey sıradan ilerliyor.

tek bir şey hariç.

biricik polis şefimiz na yuta'nın tavırları...

keşke zamanında daha dikkatli olabilseydim, seni çok başıboş bıraktım öyle değil mi? ne işler çevirdiğini anlamak için hiç vaktim olmadı. neden akşama dek çalıştığını, hep meşgul olduğunu, jaehyun gittikten sonra onun başına kötü bir şey gelmiş olabileceğinden şüphelenip sevgilini aramaya çıkmadığını merak dahi etmedim. işime geliyordu, aşk gözümü kör etmişti.
şimdiyse herşey kristal netliği kazandı.

doğrusunu istersen kötü polis olduğunu hep biliyordum, seninle ilgili hoşuma giden şeyin bu olduğunu sanmıştım. dövmelerin, flörtöz tavırların, piercinglerin ve seksi bir auran vardı. yatakta sert seviyordun, yaramaz ve yoldan çıkmaya hazırdın. hepsinin bana özel olduğunu sanmıştım... ne salakmışım.

sen, yuta beni kandırdın. bitmek tükenmek bilmeyen bir evreka yanılgısına düşmeme sebep oldun. ekip olduğumuzu, beraber jaehyunu kandırdığımızı sanıyordum. aptal yerine konan oydu, ben değil.
düne kadar.

gerçek amacının ne olduğunu anlayabilmek amacıyla sabahtan beri seni takip ediyorum ve şimdi görüyorum ki tek kaçamağın dün gece evine aldığın kısa boylu yabancı değilmiş. başka birisi daha var.
bu seferki benim de çoktan tanıdığım mark, kasabadaki tek okulumuzun anasınıfı öğretmeni. kitap okumaya bayılan, zamanının çoğunu kütüphanede geçiren sessiz bir çocuk. yakışıklı, genç.
üstelik onunlayken öyle rahat davranıyorsun ki uzun zamandır görüştüğünüzü kolaylıkla söyleyebilirim.

öğle molasında uğruyorsun mark'ın evine, elinde çiçeklerin de var...

bana bir kere bile çiçek almamıştın, yoksa onu gerçekten seviyor olabilir misin-

hayır hayır, dedim ya sen yalnızca onu da kandırmaya çalışıyorsun. olayın bu sevgilim, yaramaz bir adamsın ve sana kapılan insanların duygularıyla oynamaktan zevk alıyorsun.

mark çiçeklere bayılıyor.

içeri girdiğiniz anda bahçeye biraz daha yaklaşıp gözetlemeye çalışıyorum. onu öpüyor, sarılıyor ve ellerini tutup gözlerinin içine bakarak konuşuyorsun. söyle bana şimdi ne yapmalıyım?
benim yerimde sen olsan ne yapardın?

elimden hiçbir şey gelmiyor yuta, çıldırmak üzereyim. sen ne ara böyle bir adam oldun? neden sana yetemiyorum? sana yetemiyor muyum yoksa sadece sevgilin gittiği için mi penisine sahip çıkamayan bir ergen gibi davranıyorsun? mark'ın sana benim verdiklerimi veremeyeceğini, sıkıcı, yavan adamın teki olduğunu anlayamıyor musun?

ah, sakinleşmeliyim...

neyse ki hâlâ biraz insafın var ve onbeş dakika sonra onun evinden ayrılıyorsun. sana öyle öfkeliyim ki gitmen beni üzmüyor bile.

orada, verandanın altındaki tahta malzemeliğin yanında bekleyip boş bakışlarla sokağı süzüyorum. kolumu kaldıracak halim yok, mutsuzum sevgilim. jaheyun da böyle mi hossediyordu dersin?
hazır jaehyundan söz etmişken mark'ın onun hakkında konuşması normal mi?
çünkü tam şuanda verandaya yaklaşıyor, pencereden dışarıyı seyrediyor olsa gerek, ve telefonda kim olduğunu bilmediğim birisiyle dertleşiyor.

olduğum yere iyiden iyiye sinerken ses çıkartmamak için ekstra çaba sarf ediyorum.

'bilemiyorum kendimi biraz suçlu hissediyorum.' diyor küçük kaçamağın.

neden?

ben bile kendimi suçlu hissetmezken jaehyunun ortadan kaybolması hakkında mark neden suçlu hissediyor?

bana lazım olan cevap beş saniyelik bir duraksamanın ardından geliyor.

'yuta bana bir şey söylemiyor ancak jaehyunun beni öğrendiği için gittiğine emin sayılır.'

karşı taraf bir şeyler sayıklıyor ancak anlayamıyorum.

'...'

'anlamıyorsun. bana kalırsa jaehyun sadece ilişkimizi değil yuta'nın ondan ayrılıp benimle evlenmek istediğini de öğrendi. bu yüzden gitti, şimdi yuta öyle suçlu hissediyor ki jaehyunu aramak için peşine dahi düşemiyor. ayrıca çocukların tatil dönemi yaklaştığı için-'

başım dönüyor.

kendimi iyi hissetmiyorum.
duyduklarımı duysan eminim sen de benden farksız durumda olurdun.

tek elimle yerden destek alarak ayaklanıyor, ses çıkartmamaya özen göstererek arka bahçeye yürüyorum. yürüyorum mu dedim?
adeta sürünüyorum sevgilim.

markın çitlerinin üzerinden atlayıp kasabanın tenha arka sokaklarına çıktığımda ancak derin bir nefes alabiliyorum. ciğerlerim patlayacak gibi, ağlamak, bağırmak, sana, dünkü sürtüğe zarar vermek ve geri dönüp mark'ın canını yakmak istiyorum.
çok ama çok istiyorum.

şansa bak ki bacaklarımda beni taşıyacak güç yok. beynim çalışmıyor.
iki büklüm halde kaldırıma eğilip yere kusmaya başladığımda bunu öyle şiddetli yapıyorum ki mideme kramplar giriyor.

beni bırakacaktın yuta, jaehyun olsa da olmasa da beni bırakacaktın. sevgilin nasıl bebeğini kullanarak bana senden uzak durmamı tembihlediyse ben de en az onun kadar aciz durumdaydım. düşündükçe anlıyorum, beni öğrendiği zaman kontrolü kaybetmek yerine gelip benimle konuşmak istedi nasılsa yakaladığı ilk sürtüğün değildim. son da olmayacaktım.
ben-ben onu boş yere öldürdüm çünkü ne karnındaki ile ne de onsuz, hyunun seni buradan götürebilecek gücü yoktu.

bunu yapabilecek tek kişi var, o da mark.

titreyen ellerimle ağzımı silerken acı farkındalıkla sarsılıyorum.

biz onunla aynı saftaydık. ben onu öldürerek senin ekmeğine yağ sürdüm, kendi topuğuma sıktım.

problem başından beri jaehyun değildi, sevgilim.

bu yüzden o öldüğünde rahata ermedik çünkü problem sendin.

problem, hep sendin.


****

gözünü fırından ayırma - yutaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin