20. my loneliness is killing me

257 41 37
                                    

en iyi aşçılar, en sabırlı olanlardır.

küçükken daima harika bir kek yapmayı umarak tezgahın başına kurulur, acele edip fırını ikiyüz elli derecede çalıştırınca da sabırsızlığım yüzünden herşeyi mahvederdim. üstü yanar, altı çiğ kalırdı keklerimin.

güvenin bana nasıl bir mideniz olursa olsun acele ile yapılmış kekler "yenilebilir" kavramından çok uzaktadır.

şeker erimez, katılaşır ve yapış yapış olur.

normalde görevi hamura tat vermek olan o madde öyle acı, öyle nahoştur ki artık ne kadar deneseniz de birkaç çataldan fazlasını reddetmek zorunda kalırsınız.

elvis presyleyin haklı olduğunu kanıtlamak için elinizi çabuk tutmanız yeterli. sonra gerçek yüzünüze hızla çarpar: sadece aptallar acele eder.

fazla pişen herşey iğrençtir.
mide bulandırır, can sıkar.

dönüp de yüzüne bir kez daha bakmak istemeyeceğiniz bir hayat kadını gibidir fazla acele ile hazırlanmış kekler. bir hata yaptığınızı bilirsiniz, hatayı yaparken eğlenmiş olmanız da hiçbir şeyi değiştirmez üstelik. o tecrübe hiç yaşanmamış gibi davranmak en iyisidir.

eğer sizin de fazla pişirdiğiniz, acele edip üstünü yaktığınız ancak içi çiğ kalan bir kekiniz varsa çöpe atın gitsin. paramparça edin.

kurtulun ve bir daha hakkında düşünmeyin.

zamanla daha sabırlı ve daha iyi bir aşçı olmayı öğreneceksiniz, zaman alacak ama öğreneceksiniz. tek yapmanız gereken, ısıyı düzgün ayarlamak, içerikleri tam tarifteki kadar koymak, sevgiyi eksik etmemek ve gözünüzü fırından ayırmamak.

zira bu kekler çok sinsidir. sizi kandırmak, emeğinizle oynamak için fırsat kollarlar. pişmiş gibi görünseler de pişmemiş olabilirler, pişmediklerini sanarsınız ancak yanmak üzere olabilirler.

çatalla dürterek kontrol etmeyi unutmayın, bu kabarıklığı indirip birkaç delik açabilir ancak sorun olmasa gerek.

birkaç deliğin kimseye zararı olmaz, oysa yanmış bir kek...

uh huh, bunca tavsiyeden ve tecrübeden sonra keki yakmanız söz konusu dahi olamaz.

yalnızca gözünüzü fırından ayırmayın.

bu benim altın tavsiyem, gözünüzü fırından ayırmayın.

zamanının çoğunu mutfakta geçiren bir adam olarak, insanların yemek yaparken öğrenecek çok şeyi olduğunu düşünüyorum.

yuta'yı ilk gördüğümde onun harika, bol soslu bir frambuazlı keki andırdığını düşünmüştüm. yumuşacık, günaha çağıran, tatlı... arada sırada ağzımda ekşi bir tat bırakması sorun değildi, cidden. onu böyle seviyordum.
o, o sadece farklıydı işte.

beni doğru kişi olduğuna inandırıp aşkına güvenmeme sebep oldu sonra yüzüstü bıraktı.

yirmi dört yaşındayım ve şimdi geriye dönüp baktığımda fark ediyorum da, yuta frambuazlı kek filan değildi. fırından temizlemeyi dahi başarmayacağım kadar yanmış, küle dönmüş bir şeker bulamacaydı yalnızca. onu kontrol edemedim, kendimi de öyle. böylece işler rayından çıktı ve hayatımın en boktan hatasını yaptım.

tanrım, onun yüzünden iki kişiyi öldürdüm.

beni kötü bir insana çevirdi, evet işte yaptığı buydu oysa şimdi neden suçlu hissediyorum?
nasıl oldu da bu hale düşebildim?

titreyen ellerim kolu indirirken tam olarak bunları düşünüyorum. salonunda bir ceset uzanıyor taeyong, iş yerinin sobasındaki küller bir insana ait ve sen sevdiğin adamı mutfağına kilitledin.
nasıl oldu da bu hale geldin?
tüm bu pisliği nasıl temizleyeceksin?
bu kez çamaşır suyunun yeterli olacağını sanmıyorum. kan parkelerin arasına dek sızmış, kuruyup kalmış gibi...

gözünü fırından ayırma - yutaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin