0.5

259 41 33
                                    

sırtının harika göründüğünü biliyor muydun?

omuzların geniş, kolların sıkı ve harika bir fiziğin var. açıkçası kendimi üzerine atmamak için çok çabalamam gerekiyor. sağlıklı, yakışıklı, zeki bir adamsın. tanrıdan başka ne isteyebilirim ki?

oturma odamın pervazına yaslanmış seni izliyorum, oradan oraya yürüyor kafan karışmış halde ipucu arıyorsun. plak rafım da dahil olmak üzere dolaplarımı kurcalaman rahatsız etmiyor beni. (hoş, o dar gömlekle yere eğilmiş bir şeylerle uğraşırken yaptığın hiçbir şeyden rahatsız olmam söz konusu değil ama-)
etrafta olmadan öyle zevk alıyorum ki yanında getirdiğin iki memur da olmasa etrafa senin için küçük sürprizler bırakırdım.
hoşuna gider miydi?
eminim giderdi.

elimdeki kahve bardağına yüzüklerimi çarparak odaya tiz sesler dağılmasına sebep olurken başında dikilip soruyorum, 'ee bir şey var mı?'

hafifçe arkanı dönüyorsun, 'hayır, ne bir parmak izi ne de başka bir şey. bu çok garip.'

aslında o kadar da garip değil ancak sen bunu bilmesen de olur.

omuz silkiyorum, 'bu nasıl mümkün olabilir?'

'işini biliyormuş.' diyorsun. 'plaklarını eliyle koymuş gibi bulmuş, aramasına dahi gerek kalmamış. iyi gizlenmiş, kapıyı zorlamamış, büyük ihtimalle de eldiven kullanmış.' kaşların çatılıyor, 'kesinlikle tanıdığın birisi.'

ah işte burası korkmuş masum erkeği oynamam gereken kısım!
gözlerimi hayretle genişletip ellerimle kazağımın uçlarını çekiştiriyorum, gözlerin bacaklarıma düşüyor.

'bu olamaz, etraftaki herkese güvenirim.'

küçük itirazıma karşı çıkıyorsun, 'bu kasabada herkesin birbirini tanıdığını biliyorum taeyong ama yine de insanlara güvenmek iyi bir fikir değil. inan bana. bundan sonra daha dikkatli ol ve kimseye değerli eşyalarından bahsetme.'

kirpiklerim titriyor, yalandan korkumu fazla mı ciddiye aldın?

yavaşça ayaklanıp tek elini koluma sarıyorsun, gözlerinde öyle tapılası bir merahmet var ki senin olmak istiyorum. hemen, beklemeden. ne jaehyun ne de başkası umrumda değil, kollarına aldığın kişi ben olmak istiyorum. baş parmağın nazikçe tenimi okşuyor, 'endişelenme, hemen yanda oturduğumuzu biliyorsun. en ufak bir terslikte dahi arayabilirsin, elimden geleni yaparım. sen sadece kapını güzelce kitle ve hislerine güven.'

başımı sallıyorum. merak ediyorum yuta, aciz rolünü biraz daha oynasam sana neler yaptırabilirim?
jaehyun sana istediği her şeyi böyle mi yaptırıyor?
zaafın bu mu?
güçsüz insanları koruma içgüdün?

başımı sallıyorum, 'yapacağım, teşekkür ederim yuta.'

ismin, dudaklarıma çok yakışıyor. yuta.
sade ve yalın ancak bir o kadar da güzel.

diğer iki memurun aletlerini toplayıp dış kapıya yöneldiklerini gördüğümde tek elimi mutfak kapısına doğru uzatıp teklif ediyorum, 'yemeğe kalmaz mısın?'

gülümsüyorsun, yine. ölümüm senin elinden olacak.
'üzgünüm ancak görev başındayım.'

anladığımı belirtir gibi başımı sallıyorum. 'öyleyse bir kahve içebilirsin.'

kaşlarını kaldırıyorsun, 'öyle mi?' der gibi bir tavrın var, sakalaşıyorsun.

elimi sıkıca bileğine sarıp bedenini mutfağa doğru çekiştirirken söyleniyorum. 'hadi ama, love & order'da değiliz, sizin mesai başında kahve içtiğinizden ve donut yediğinizden haberim var. minnettar hissediyorum, bırak da bu kadarını yapayım.'

gözünü fırından ayırma - yutaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin