Okay kapının kilidini açtı ve kapıyı ileri doğru itti. Cehenneme sanki geri dönmüş gibiydim. Ev o kadar karışık, dağınık ve karanlıktı ki! Girişi görür görmez kötüleşmeye başlamıştım bile. Başımın dönmesine ve dizlerimin titremesine engel olamıyordum. Okay’ın ise şaşkınlıktan gözleri yerinden fırlayacakmış gibiydi. Bir bana, bir içeriye bakıyordu. Tam yere düşecekken ani bir hamleyle beni kucağına aldı. “Lütfen buradan gidelim.” diye yalvardım ona. Biraz zorlanarak kapıyı kapattı, anahtarı cebine koydu ve asansöre bindik. Hala kucağındaydım ve ne kadar güçlü olduğunu tekrar fark etmiştim. Gözlerimin içine çok büyük bir suçluluk duygusuyla bakarak “Çok özür dilerim. Böyle olacağını bilseydim eve getirmezdim seni.” dedi. Bense hıçkırarak “Her şey senin suçun!” diyerek tekrar ağlamaya başladım. “Zemin Kat” ikazını duyunca cevap vermesine zaman kalmadan asansörden indik. Binadan çıktık ve otoparka girdik. Beni arka koltuğa yatırdı. Kendisi de şoför koltuğuna geçti. Hiçbir şey demeden arabayı sürmeye başladı. Sessizliği hıçkırıklarım bir bıçak gibi kesiyordu. Ben her hıçkırdıkça o da “Lütfen sakin ol!”, “Çok özür dilerim” gibi şeyler söylüyordu.
“Önüne bak!” diye bağırdım avazım çıktığı kadar. Fren sesleri, korna sesleri, asfalta sürülen lastik kokuları sardı etrafı. Ve ardından çok büyük bir gürültü… Acı içinde kıvranıyordum. Başım resmen çatlıyordu. Zorlukla gözlerimi açtım. Ön koltukla arka koltuğun arasındaki boşluğa düşmüştüm. Ellerimle koltuğu tutarak kalktım ve yavaşça arka koltuğa oturdum. Kulaklarımda resmen çan çalıyorlardı. Öyle çok çınlıyordu ki başka hiçbir şey duyamıyordum. Alnımdan aşağı ılık bir sıvının süzüldüğünü fark ettim. Elimi alnıma götürdüm ve bakınca kan olduğunu anladım. Soğuk soğuk terlemeye başlamıştım. Ne olduğunu anlamak için etrafa bakmaya başladım ve Okay’ın vitesin üzerine düşmüş olan kolunu gördüm. Kesilmişti, kanıyordu. Paniğe kapılarak “Okay!” diye bağırmaya başladım. Zorlukla ön koltuğa geçtim. Etraftaki cam kırıkları umurumda bile değildi. Cam tarafına doğru dönmüş olan kafasını ağlayarak kendime doğru çevirdim. Yüzünü görünce dehşete kapıldım. Çığlıklar atmaya başladım. Ellerim titriyordu. Nefes almak bile eziyet gibi geliyordu. Sanki kalbime bıçak saplamışlardı. Okay’ın yüzü kanlar içindeydi. Burnu ve ağzından akan kanlar gömleğini kırmızıya boyamıştı. Yaşayıp yaşamadığını anlayamıyordum. Başımı kalbine yaklaştırdım. Kalp atışlarını dinlemek istiyordum ama kulağımdaki çınlama ve hıçkırıklarım duymama engel oluyordu. Şu an yapabileceğim tek şeyin ambulans çağırmak olduğunu anlayarak hemen telefonu bulup, 112’yituşladım. “Allah kahretsin!” deyip telefonu dışarı fırlattım. Telefon çekmiyordu. Oturduğum yerden kalktım ve dışarı çıktım. “Yardım edin!” diye haykırmaya başladım. Hava kararmaya başlamıştı. Bense son gücümle etrafta bir oraya, bir buraya koşturmaya başladım. Tam o sırada ayağım taşa takıldı ve yere çakıldım.
Okay’ın “Bade iyi misin?” sesiyle gözlerimi açtım. Okay’ın kucağındaydım. Sapasağlam karşımda duruyordu. “Allah’ım sana şükürler olsun!” diyerek Okay’ın boynuna sarıldım ve yüzünü öptüm. “Şükürler olsun ki iyisin!” deyip tekrar öptüm. Okay ise şaşkınlıkla “Sanırım kabus gördün. Endişelenme geçti” diyerek bana sarıldı. O an yaşadığı için o kadar mutluydum ki! İçimden hala şükrediyordum. Bana ne yapmış olursa olsun seviyordum onu, hem de canımdan çok seviyordum. Kollarında o kadar huzurla doluydum ki, o an zamanın durmasını, yaşananların yaşamamış olmayı ve hep o şekilde huzurla dolmayı diledim. Okay’ın kucağında olduğumu fark edince hemen yanındaki boşluğa oturdum ve ona “Neredeyiz?” diye sordum. Malum son zamanlarda mekan ve zaman kavramlarım birbirine girmişti. “Evi istemeyince, otele gelmek iyi olabilir diye düşündüm.” dedi. “İyi olmuş, o cehenneme bir daha geri dönmek istemiyorum” diyerek karşılık verdim. Başım çok ağrıyordu ve bedenim yorgun düşmüştü. Sanki düşüncelerimi okumuşçasına “İstersen biraz dinlen, çok yoruldun” dedi. “Çok iyi bir fikir” diye karşılık verdim ama bir yanım yalnız başına kalmaktan korkuyor, diğer yanım ise tamamen yalnız kalıp düşünmek istiyordu. Okay koltuktan kalkıp “Neyse ben artık gideyim. Bir şey olursa 128 numaralı odadayım. Hemen yan tarafta. İyi geceler!” dedi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BADE
No FicciónYapılan bir hata ve yıkılan bir hayat... Bade'nin yaşam mücadelesi...