Sisli, soğuk bir gece yarısıydı. Yanaklarımdaki yaşlar bile henüz kurumamış, şöminedeki odunların yanarken çıkarttıkları çıtırtı da hala devam ediyordu. Öylece ayakta kalakalmıştım. Hala aynı noktaya bakmaktan kendimi alamıyordum. Kaskatı kesilmişti vücudum. Kolumu kaldırmaya çalıştım, ağzımı açıp haykırmak istedim ama olmuyordu. Ne ağzımdan tek bir kelime çıkabiliyor, ne de bir yerimi hareket ettirebiliyordum. Hala yaşla dolu gözlerimin ise açık mı yoksa kapalı mı olduğunu bile ayırt edemiyordum. Ne kadar bu şekilde durdum bilmiyordum. Yerde duran hırkamı alıp giyindim. İyice üşümeye başlamıştım. Titrememe engel olamıyordum. Koşarak şöminenin yanına gittim ve hızla yanına oturdum. Ellerimi ateşin yakamayacağı kadar uzakta tutarak ısıtmaya çalıştım. Bir türlü ısınmıyorlardı. Daha da, daha da yaklaştırdım. Ateşi ellerimdeki her hücrede iyice hissediyordum ama buna rağmen hala üşüyor ve titrememe engel olamıyordum. Birkaç saniye düşündükten sonra bunun sıcaklıkla alakalı olmadığına karar verdim. Şöminenin yanından kalktım. Odanın içi birden bire çok dikkatimi çekti. Aman Allah’ım! Gerçekten de bu kadar çok mu sinirlenmiştim?
Cam kırıklarına basmamak için dikkatle odadan çıktım. Mutfağa doğru usulca yürüdüm. Hazırladığım yemek hala masanın üzerinde duruyordu fakat mumlar sönmüştü. Aynı benim hayallerim gibi. Bir süre mutfağa öylece boş boş baktım. Biraz daha bakarsam dayanamayıp ağlayacağımı hissettiğim zaman hemen kahve makinesine doğru ilerledim. Kendime hızlı bir şekilde kahve hazırladım ve fincanı iki elimle tutarak balkona gittim.
Balkonun kapısı her zaman ki gibi kilitliydi. Belki çok yersizdi ama genelde evde tek başınayken balkonun kapısını kilitlerdim. Sadece o varken kapıyı sonuna kadar açardım. Bunları düşünürken fincanıma damlayan gözyaşımın sesiyle kendime geldim. Kapının kilidini açarak hafifçe dışarıya doğru ittim. Yerde duran terlikleri ayağa giyerek balkona çıktım. O zifiri karanlığın beni korkutacağını sanarak tereddütle yan yana duran iki koltuğun yanına doğru ilerledim. Dizlerimi karnıma çekerek rastgele bir koltuğa oturdum.
Kahveme üfleyerek küçük küçük yudumlar almaya başladım. Daha sonra uzun uzun gökyüzünün o zifiri karanlığını seyretmeye başladım. Korkarak hata ettiğimi fark ettim. Korktuğumun tam aksine o zifiri karanlığa baktıkça içimdeki fırtına az da olsa durulmaya başlamıştı.
Kaç saat geçti aradan bilmiyordum fakat birden bir gürültüyle uyandım. Soğuk iliklerime kadar işlemişti sanki. Parmaklarım soğuktan mosmor olmuştu. İlk önce ne olduğunu anlamak için oturduğum yerden meraklı gözlerle etrafı taradım. Her şey tam olarak normal görünüyordu benim burada uyuyakalmam dışında tabi! Ayağa kalktım ve acı içinde bir inilti çıktı ağzımdan. O an ne olduğunu çok iyi anlamıştım. Kahve içtiğim kupa tahminen uyuyakalınca elimden düşmüştü ve ben şu an tam olarak o kupanın parçalarından birine bastım. Sol ayağımın altı gerçekten çok ağrıyordu. Kesilen yerin üzerine basmamaya çalışarak eve girdim.
Antredeki dolaplardan birini ecza dolabı yapmıştık. Umarım içinde sargı bezi vardır diye dua ederek dolabı açtım. Biraz karıştırdıktan sonra tentürdiyot, pamuk ve sargı bezi buldum. Dolabın kapağını bile kapatmadan hemen yere bağdaş kurarak oturdum. Ayağımı ellerimle kendime doğru çektim. Yaranın durumunu anlamak için çok kısa bir bakış attım. Sanırım çok fazla derin kesilmemişti ama içinde küçük bir cam parçası vardı. Allah’tan parça elle tutulur bir şekilde büyüktü. Tüm cesaretimi toplayarak tutup çıkarttım. Cam parçasını kenara bıraktım ve pamuğa biraz tentürdiyot damlatıp ayağımın altındaki kesiği iyice temizledim. İşim bitince de sargı beziyle becerebildiğim kadar ayağımı sardım. Yavaşça ayağa kalktım. Sol ayağımın üstüne çok basmamaya çalışarak banyoya gittim. Cam kırığını ve kullandığım pamuğu çöpe attım. Ellerimi iyice sabunladım ve yüzümü yıkadım. Sol taraftaki çekmecelerin en üst rafını açtım. Bu çekmece benimkiydi. İçinde tokalarım, düzleştiricim gibi özel eşyalarım vardı. Elimi tokalarımın olduğu kısma daldırıp bir tane lastik toka aldım. Saçlarımı toplayarak topuz yaptım. Daha sonra alışkanlıktan dolayı olsa gerek aynaya baktım. Birden bire gözlerim dikkatimi çekti. Bu kadarını beklemiyordum doğrusu. Daha iyi görebilmek için biraz daha aynaya doğru eğildim. Gözlerim kızarmış ve ağlamaktan o kadar çok şişmişti ki her an patlayacakmış gibi duruyordu. Gözyaşlarımın ise izlediği yolu makyajım ele veriyordu. Siyah ve upuzun birkaç yol oluşmuştu yanağımda. Hatta sadece yanaklarım olsa iyi, yüzümün her tarafına bulaşmıştı siyah rimelim. Birden yine hatırladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BADE
Non-FictionYapılan bir hata ve yıkılan bir hayat... Bade'nin yaşam mücadelesi...