Sonu belli olmayan bir uçurumun kenarındaydım. Simsiyah kıyafetlerim vardı ve ayaklarım çıplaktı. Öylece ayakta duruyordum. Buğulu gözlerim ise etrafı inceliyordu. Bir ses duydum. “Bade!” diye haykırıyordu. Kafamı hızlı bir hamleyle sesin geldiği tarafa yönlendirdim. Uçurumun en dibinden geliyordu bu çaresiz ses, onun sesi… Her zaman hayranlıkla, aşkla, huzurla dinlediğim o sesi şu an nefretle dinliyordum. Ama neden bu kadar bağırdığını da çok merak ediyordum. Sesi biraz daha dikkatle dinlemeye başladım.
“Bade’m, aşkım, hayatımın tek anlamı! Sensiz nefes alamıyorum ben. Yaptığım hatanın sonuçlarında boğuluyorum. Ve seni de boğuyorum. Bu gerçekten çok aşağılıkça, şerefsizce bir hareketti. Ne olur beni affet! Bana bir şans ver. Seni ne kadar çok sevdiğimi göstermeme izin ver. İstediğin kadar, istediğin şekilde en ağır cezaları verebilirsin ama ne olur çek çıkar beni bu uçurumdan!”. Sesi o kadar çaresizce geliyordu ki ne yaptığını bilmesem kesin affederdim herhalde. Bir de hata diyor! O yaptığı şerefsizliği ne de kolay sadece dört harfe sığdırabiliyor ‘hata’.
Tüm gücümle bağıracakken ona, gökyüzünden bir damla düşüyor ve usulca yanağımdan aşağı süzülüyor.
Yüzümdeki ıslaklık hissiyle yavaşça gözlerimi araladım. Of, yine bayılmıştım doğru ya! Karşımda bana doğru şaşkınca bakan bir çift göz vardı. ‘Hala gitmedi mi bu doktor?’ diye geçirirken içimden, bu gözlerin gereğinden fazla tanıdık olduğunu fark ettim. Görüntü netleştikçe kalbimin atışları hızlanıyordu.
Ellerimi sıkıca sanki hiç bırakmayacakmış gibi tutuyordu. Ve gözleri dolmuştu, ağlıyordu. Gözlerinin içindeki o pişmanlığı görebiliyordum. Ona baktığımı fark edince sağ eliyle alnıma düşen saçlarımı düzeltti. “Allah’a şükür ki sonunda uyandın.” Dedi. Ellerimi dudağına götürerek öptü. Tam olarak gözlerimin içine, en derinine bakıyordu. Ben ise ona baktıkça yaptığı şeyleri, neden burada olduğumu hatırlıyordum. O bana pişmanlık dolu gözlerle, bense ona nefretle bakıyordum. Ama gereğinden fazla sakindim. Bu bir yandan iyiydi çünkü, sakince düşünebiliyordum. Derin bir nefes aldım. Bu olanlardan sonra daha fazla bağırıp çağırmanın bir anlamı yoktu. Olan olmuş, biten bitmişti. Artık sessi kalacaktım. Ellerimi sakince ve yavaşça avuçlarından çektim. “Ben suçlu olduğumu biliyorum. Fakat bana biraz zaman ver, şans ver ki kendimi sana affettirmenin bir yolunu bulayım.” Diyerek gözlerimin içine yalvarırcasına bakmaya başladı. “Şu an bunu konuşmanın yeri ve zamanı değil. Şimdi biraz dinlenmek istiyorum.” dedim ve gözlerimi kapattım. Tam o anda gözümden bir damla yaş süzülerek aktı…
Okay bütün işlemleri tamamlamıştı. Bende yataktan kalktım, kenarda duran hırkamı giyindim. Yavaşça kapıya doğru ilerledim. Tam çıkarken Okay yetişti. Kolumdan tutarak yürümeme yardım etti. Sessizce arabaya kadar yürüdük. Beni ön koltuğa oturtmak için kapıyı açtı. Her ne kadar bağırarak itiraz etmek istesem de, dudaklarımdan sadece “Buraya oturmak istemiyorum” kelimeleri çıkabildi. Paniklemiş bir şekilde “Tamam, çok özür dilerim” diyerek hemen arka kapıyı açtı. Nazikçe beni arka koltuğa yerleştirdi, kemerimi bağladı. Tam kapıyı kapatacakken beni öpmek için eğildi ve son anda vazgeçerek hızla şoför koltuğuna oturdu.
Kısa bir süre sonra eve ulaştık. Asansöre bindik. Kapının önüne gelince içimi tarifsiz bir acı kapladı. Bütün hayatımın birkaç gün içinde bu kadar alt üst olacağını hiç düşünmemiştim. Gerçekten de şu son günlerde yaşadıklarım hayatımın kırılma noktasıydı. Artık hiçbir şey ne benim, ne de Okay için aynı olmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BADE
Non-FictionYapılan bir hata ve yıkılan bir hayat... Bade'nin yaşam mücadelesi...