Kalabalık bir şehrin kalabalık ve olaylı bir mahallesinde ailesi ile birlikte yaşayan bir lise öğrencisiydi. Akşam saatlerinde, dünyadan habersiz bir vaziyette bilgisayarının karşısına geçmiş, tepe kulaklığını kafasına geçirmiş, sanal arkadaşlarıyla birlikte konuşarak Lol oynuyordu.
“Hay sikerler böyle işi.” Karşı takımda olan sanal arkadaşı bıkkınlıkla bir küfür savurduğunda gülümsedi.
“Louis oğlum, şu çöpleri at da gel.” annesinin ince ama tatlı sesi kulaklarına iliştiğinde mikrofonu çekerek cevap verdi. “Oyun birazdan bitiyor, atarım.” oyuna kaldığı yerden devam ederken yarı kapalı olan kapısı sonuna kadar hızla açıldı. Kapı kolu zaten iz olmuş duvara bir iz daha bırakırken Louis, irkilerek gelene baktı.
“Hep böyle diyorsun sonra yarım saat seni bekliyoruz. Kalk hadi.” annesi kaşlarını sonuna kadar çatmış, sinirden dolayı da biraz kızarmıştı.
“Şu el bitsin vallaha kalkacağım.” Mavilerini yalvarırcasına sinirli kadına çevirdi ama nafile. Bu hareketi annesini daha fazla sinirlendirmiş olacak ki prize takılı olan fişi bir anda çekti. Louis, “Hayır ya!” diye bağırarak kararan ekrana baktı.
“Kalk ve at şu çöpleri. Bir daha tekrarlatma bana fena olur.” Her ne kadar masaya bir yumruk geçirmek istese de sadece oflayarak oturduğu sandalyeden kalktı çocuk. “Oflama bana.” Diye bağıran kadına görmediğini bilerek dil çıkarttı.
“Çöpler nerede?” diye sordu sinirli sinirli. “Kapıya koydum.” Kapıya doğru gidip önce sünger Bob'lu terlikleri geçirdi ayağına. Ardından kapıyı açar açmaz leş gibi kokan siyah poşetle karşılaştı. “Eşek ölüsü mü koydunuz buna?” Diye söylenip çöpü iğrenerek eline aldı ve merdivenleri inmeye başladı.
Sokağa çıkınca önce bir etrafı kolaçan etti. Tanıdık arkadaşlarından birisi varsa diye. Kimseyi göremeyince terliklerini şapırdatarak çöp konteynerının olduğu yere adımladı.
Üst mahalleyle ortak kullandıkları konternera kötü kokan çöpü attıktan sonra ellerini birbirine vurdu. Allah bilir bu kokuyu gidermek için elini kaç kere yıkaması gerekecekti.
O, yüzünü ekşitmiş vaziyette ellerine bakarken hemen sağ tarafta olan, üst mahalleye giden, sokaktan gürültüler geldi. Kafasını ellerinden kaldırarak baktığında en az yüz kişilik bir kalabalığının birbirine girdiğini gördü.
Kaşlarını çatıp sinirli sinirli insan kalabalığını izledi. Üst mahalleyle mevzu vardı ve onu çağırmamışlar mıydı? Kendisini mahallenin abilerinden biliyordu oysa. Zaten mahallenin bu kadar boş olmasından belliydi bir nane döndüğü.
Her ne kadar ayağında sarı, sünger Bob'lu bir terlik ve üstünde siyah kolsuz bir tişörtle, altında geri eşofman olsa da kesinlikle oraya gidip kendisini göstermesi gerekiyordu.
Tam adımını atmış, üst mahalleye gidiyordu ki yumuşak bir şeye bastığını fark etti ve dengesini kaybederek çöp torbalarının içine düştü. “Hay amına koyarım ben böyle işin.” Söylenerek girdiği çöp torbalarının arasından kalkmaya çalıştı ama eline gelen yemek artığıyla daha da deliye döndü. “Yeter ulan!”
Bağırmayı kesip tekrar ayağa kalkmayı denedi. Bu sırada yanından gelen kahkaha sesi kafasını o yöne çevirmesine neden oldu.
Onunla aynı boylarda, kıvırcık saçlı bir çocuk ona kahkaha atarak yeşil yeşil bakıyordu. “Ne bakıyorsun? Ayı mı oynuyor?” zar zor ayağa kalkıp dengesini sağlamayı başardı. Ama kıvırcık çocuğun hâlâ ona gülmesi tepesini attırdı. “Şuna bak hâlâ gülüyor. Ağzını bir yırtarsam joker gibi gezersin.”
“Kusura bakma ama muz kabuğuna basıp düşmen çok komikti.” Şimdi yanına gelmiş olan çocuğu tekrar süzdü Louis. “Sen kimsin?” diye sordu berbat halini görmezden gelerek. "Buralardan olsan tanırım.” Gerçekten de üst ve bu mahallede tanımadığı kimse yoktu. Camlarda dedikodu yapan teyzeler de dahil.
“Harry ben, üst mahalleye yeni taşındım.” Çocuk ona elini uzatınca az daha o da el uzatacaktı. Yemek yoku olan elini son anda zapt etti. "Kavgadan kaçıp buraya mı geldin?” dedi kafasıyla oradan gözüken kavgayı işaret ederek.
“Bir nevi öyle. Kavga benim yüzümden çıktı.” Elleri pantolonunun cebinde kavgayı seyretti. “Hiç şaşırmadım, bu gevşeklikle çok dayak yersin sen.” Louis de bir süre kavgayı izledi. Sonra da “Ne yaptın?” diye sordu yeşil gözlü çocuğa.
“Bir abi varmış burada, esmer bir şey. Sevgilisi gelip bana asıldı herkesin önünde. Sonra ben suçlu oldum.” Sırıttı. “Saçma bir şekilde tanımadığım adamlar beni sıkıştırdı. Aradan sıvışınca da bu mahalleden olayı merak edip gelenlerle aralarında kavga etmeye başladılar.” Hayretle çocuğa baktı Louis.
“Vay dangalaklar.” Diye mırıldandı. “Neyse ben gidiyorum. Sana da iyi yıkanmalar.” Louis böyle bir cümleye ne diyeceğini bilemeyerek kafasını sallamakla yetindi.
Bu yeşil gözlü çocuk garip birisiydi.
~
Selam güzellikler! Uzun zamandır yayınlamayı planladığım kitabı nihayet sizinle paylaşabildim. Umarım sevmişsinizdir. <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarmaşık | Larry Stylinson | TR version
Fanfiction"Bizi bulurlarsa..." dedi boş şişeyi sallayıp. "Döveriz." Deyip bacaklarını açarak iyice yayıldı Harry koltuğa. "O kadar adamı?" "O kadar adamı..." Harry&Louis Bottomlinson Bu bir çeviri değildir. Olaylar Türkiye'de geçiyor.