Andrew...
"Selamün aleyküm."
Kahvehaneden koca bir uğultu yükseldi. "Aleyküm selam!" Louis, yanındaki Harry ile Andrew'in masasına oturdu.
"Louis, aslanım naber ya?!" Koca elini uzatıp Louis'nin küçük elini sıktı. "Ne olsun be abim, hep aynı şeyler. Asıl sana sormalı bayağıdır görüşmüyoruz."
Andrew ince belli bardağındaki çaydan bir yudum aldı. Üzerinde gri, kolsuz tişörtü vardı ve resmen kaslarını sergiliyordu. Louis bunu kızları etkilemek için yaptığını çok iyi biliyordu. "İş güç be oğlum, zaten biliyorsun yengenle ayrıldık. Hergelenin birine asıldı." Sinirle gözlerini devirdi.
"O hergele ben miyim acaba?" Harry lap diye ortaya atıldığında Andrew onu yeni fark ediyordu. "Lan!" Diye ayağa kalktı bir anda. Kalkarken de elini masaya sertçe vurduğundan dolayı etraftaki herkes onlara bakıyordu. "Bu amına koduğumun evladı niye burada?"sinirle soluyarak Louis'ye baktı. Onlar da refleks olarak ayağa kalkmışlardı.
"Sakin ol be abi. Arkadaşım o benim. Tanıştırayım, Harry." Gülümseyerek eliyle yanındaki kıvırcık oğlanı gösterdi. Harry de zaten pişkin pişkin sırıtıyordu. O gün milleti nasıl birbirine düşürdüğü aklına geldikçe karnı ağrıyana kadar gülesi geliyordu.
"Başlarım Harry'e de sana da." Andrew sinirle Louis'ye doğru geldiğinde Harry biraz ciddileşti.
"Abi gözünü seveyim olay çıkarma. Hem Harry bana anlattı, yenge asılmış. Vallaha Harry'nin bir günahı yok." Elleriyle önündeki sinirli adamı sakinleştirmeye çalışıyordu. "Değil mi Harry?" Diye de sordu yanındaki çocuğa.
"Evet evet. Bilirsiniz işte yakışıklılığıma Louis bile dayanamıyor." Kendini beğenmiş bir şekilde saçlarını geriye attı.
"Hadi lan ordan hödük." Louis, Andrew'i unutup sinirle Harry'e döndü. "Demiyorsun da ben Louis'ye ölüyorum."
"Eehh!" Andrew sinirle bir adım daha attığında Harry refleks olarak elini Louis'nin göğsüne koydu. "Ben burada neyden bahsediyorum siz napıyorsunuz amına koyayım." Masadaki çayını alıp hızla kafasına diktikten sonra terliklerini şapırdatarak kumarhaneyi terk etti.
Harry ve Louis sırıtarak kalktıkları yere geri oturdular. "Kimse sana ölüp bitmiyor. Bil istedim." Önüne gelen sıcak çaydan bir yudum almaya çalıştı Louis.
"Tabi tabi. Asla ama asla bana ölüp bitmiyorlar." O da önüne gelen çaya uzandı. Bu sırada kumarhane çoktan sakinleşmişti.
"Kanıtla amına koyayım." Dedi Louis inatla Harry'e dönerken. "Kanıtlarsam ne yapacaksın?" Dedi Harry gözleri etrafı tararken.
"Sana sakso çekeceğim." Harry'nin gözleri şaşkınlıkla mavileri buldu. "Ebenin amı, abart."
"Doğru, bu biraz abartı oldu." Kaşlarını çatıp düşünmeye başladı. "Tamam ulan. Bir hafta boyunca sana istediğin kadar bira ısmarlayacağım." Harry, bu fikri beğenmiş olacak ki suratında bir gülümseme oluştu. Ayağa kalkıp üzerini düzeltti ve elini oturan Louis'ye uzattı. "Eğer ben kaybedersem de bir hafta boyunca yemeğin benden." Louis de ayağa kalkıp onun elini sıktı. "Tamamdır."
Harry kumarhaneden çıkarken yerine oturdu. Ne yapacağını merakla bekliyordu.
O sırada Harry, sokağın köşesinde -kumarhaneden görünen- oturmuş, arkadaş grubunun yanına ilerliyordu.
"Selam!" Kızların gözleri anında onu buldu. "Selam." Dedi kızlardan biri ayağa kalkarken. Diğerleri de onu taklit edip ayağa kalktı.
"Direkt konuya geleceğim, pek zamanım yok. Benimle takılmak isteyen var mı?" Kızların ilk başta şaşkınlıkla ağzı açıldı. Ardında ilk ayağa kalkan genç kız elini uzatarak ona gülümsedi. "Ben Alice."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarmaşık | Larry Stylinson | TR version
Fanfiction"Bizi bulurlarsa..." dedi boş şişeyi sallayıp. "Döveriz." Deyip bacaklarını açarak iyice yayıldı Harry koltuğa. "O kadar adamı?" "O kadar adamı..." Harry&Louis Bottomlinson Bu bir çeviri değildir. Olaylar Türkiye'de geçiyor.