*11*

128 18 15
                                    

- Oh god damn
You make me feel sweet
And if I'm losing my mind
Would you lose yours with me?...-

••••



Taehyung yattığı yatakta ateşler içerisinde kıvranırken esmer teni vücudundan boşalan terle boyanmış üzerindeki siyah saten pijamaları bir hayli ıslanmıştı. Hemen yan tarafındaki beşikte kızı mışıl mışıl uyurken beyazlarla döşenmiş odayı gece lambasından çıkan loş sarı ışık aydınlatıyor, ıslaklığından alnına yapışan birkaç tutam saçını parlatıyordu. Damağının kuruluğu ağzındaki acı tada eşlik ederken bir kez daha sağa sola kıpırdanmış üzerindeki örtüyü gözlerine kadar çekmeye uğraşmıştı.

Donuyordu.

Her bir zerresi buzlar içerisinde kalmışçasına tir tir titriyor göz kapakları aralanmamak için kendisine karşı büyük bir savaş veriyordu. Bugün Hyejin çok ağladığı için emniyete gitmek adına apar topar ayrıldığı adliyeden sonra beş dakika içerisinde arabasının lastiği patlamış, öylece kenara çekip aradığı tamircilerden birisine bile ulaşamamıştı günlerden Pazar olduğu için. Seul'un gök gürültülü sağanak yağışının altında emniyete kadar 20 dakika boyunca koşmuş, sadece takım elbisenin bulunduğu üzeri yağmurdan nasibini almıştı. Öyle ki emniyete adım attığı anda onu gören herkes dönüp bir kez daha bakmış, Seul başsavcısını ısıtmak adına elleri ayakları birbirine dolanmıştı fakat Taehyung bütün yardım isteklerini reddetmiş koşa koşa Namjoon'un odasına daldığı gibi ağlamaya devam eden kızını üzerine değdirmeden elleri arasına almıştı. Hyejin babasını gördüğü gibi ağlamayı kesse de onu bu halde gören Namjoon, sessiz kalmayı tercih etmemişti.

Asla kendisine dikkat etmeyen arkadaşını bir güzel azarlamış, lastiği patladıysa emniyetten bir araç göndertmek için onu araması gerektiği konusunda uzun bir nutuk çekmişti. Kıyafetlerini değiştirmesi, ondan bir şeyler giymesi konusunda da bir ton istekte bulunmuştu fakat bu savcının bir kulağından girip diğerinden çıkmıştı, kızını gördüğü an bütün dış dünyaya algılarını kapattığından sadece ona bakar olmuştu. Arkadaşına teşekkür ettiği gibi kucakladığı kızıyla beraber girişteki polis memurlarının çağırdığı taksiye binmiş, arkasından ona bakakalan Kim Namjoon'u bir kez olsun umursamamıştı.

Şimdiyse bütün bu umursamazlıklarının acısını çekiyordu.

Yüksek ateşiyle keyifsiz bir uykunun arasında odanın kapısının aralandığını hissediyor, oraya dönüyordu tüm huzursuzluğuyla. Görüntü bulanık, anlaşılması güçtü fakat ona yaklaştıkça algılarında netleşen eşinin görüntüsüyle dolan gözleri kirpiklerini ıslatmış, yattığı yerde doğrulma isteği ise yarım kalmıştı.

Rüyadaydı.

Eşi rüyasında onu ziyaret ediyor, her zaman ışık saçan güzel gözleriyle ona bakıyor, tapılası inci dişlerini çevreleyen kıpkırmızı dudaklarıyla ona gülümsüyor ve tam da yatağında baş ucuna oturuyordu.

"Jeongguk..."

Eşinin bir eli Taehyung'un ıslak saçlarına ulaşmış, geriye tararken açılan alnına dudaklarını bastırmıştı belli belirsiz, incitmekten korkarcasına. "Söyle güzelim. Söyle her şeyim. Nasıl hasta oldun sen böyle? Neden dikkat etmiyorsun kendine?"

"Hyejin ağlıyordu," demişti kısılan sesi yüzünden boğazını temizlemek zorunda kalırken.

"Benim güzel bebeğim, kızımız küçücük bir bebek ki daha, ağlamasından doğal ne var? Elbet susardı bir şekilde, niye değer vermiyorsun tatlı canına?"

Omuzlarını silkmişti Taehyung bana ne dermiş gibi. Sonrasında Jeongguk'un sol eli sağ yanağına dayanıp baş parmağıyla elmacık kemiğini okşamış, kendisine temas eden yumuşacık avuca doğru yaslamıştı başını. "O ağlamasın, kıyamıyorum ona."

"Ağlamasın tabii," demişti Jeongguk bu sefer boşta kalan yanağına dudaklarını bastırarak. "Ama minik kızımızın babası da kendisine dikkat etmeyip hasta olmasın. Yoksa, kim bakar bizim küçüğümüze, değil mi bebeğim?"

Yatıştırıcı sesi Taehyung'u biraz olsun ikna ederken oturduğu yerden ayaklanmış, ateşler içerisinde yanan bedenin endişeyle ona seslenmesini sağlamıştı. "Jeongguk, nereye? Yalvarırım! Sana yalvarırım biraz daha kal... Sadece rüyalarımda görebiliyorum seni, nolur birazcık daha hissedeyim tenini.."

Jeongguk yatakta yatan bedenine güven verircesine gülümsemiş "Buradayım, endişelenme," dedikten hemen sonra girdiği kapıdan odayı terk etmişti. Arkada kalkan Taehyung onu tekrardan bırakan Jeongguk'un üzüntüsüyle yaşlarını serbest bırakmış iç çeke çeke ağlamaya devam etmişti. Sadece rüyalarında görebiliyordu onu, neden hayat biraz olsun gülmüyordu yüzüne? Hep rüyasının içerisinde kalsa ve Jeongguk rüyalarında hiç onu terk etmese olmaz mıydı? Çok mu şey istiyordu?

Göz yaşları yaklaşık beş dakika sonra odaya giren Jeongguk'un geri dönmesine kadar hız kesmeden akmaya devam etmiş, eşini tekrar görmesiyle beraber küçük bir hıçkırığı dudaklarından salıvermişti. Tanrı'sı bugün onu seviyor olmalıydı, ilk defa rüyalarında bu kadar uzun görüyordu sevgilisini ve gerçek hayattakinin aksine rüyasında eşi ilgileniyordu onun hastalığıyla. Zira elindeki leğen ve bezle tekrardan kalktığı yere oturup ıslattığı bir bezi alnına, diğerlerini vücudundaki başka bölgelere yerleştirmesinin bir açıklaması olamazdı.

Dakikalar boyunca rüyasındaki prensi Jeongguk vücuduna güzel öpücüklerini bahşetmiş, duymanın özlemiyle tutuştuğu naif sözleri fısıldamıştı ona. Bir gün kavuşacaklarını, kavuşana kadar göz yaşlarına iyi bakmasını söylemişti ona.

Jeongguk, ölmeden önce de Taehyung'un ağlamasından nefret ederdi ve Taehyung hatırladıklarıyla her ne kadar hıçkırıklara boğulmak istese de kendisini sıkmış, Jeongguk'un rüyasında da olsa onunla ilgileniyor olmasının, tatlı öpücüklerinin tadını çıkarmaya devam etmişti.

Ve sabah ateşi dinmiş bir şekilde, rüyasında gördüğü Jeongguk'un tarifsiz mutluluğuyla  Hyejin'in mama için mızmızlanan sesine uyandığında fark ettiği tek şey; Jeongguk'un odayı saran, asla ama asla unutamayacağı parfümünün kokusu olmuştu...

••••

Neeeee n'oluyo????

Teyung'um niye hasta oldun 😭

Flawless // •Taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin