-Help, I lost myself again.
But I remember you.
Don't come back, it won't and well.
But I wish you'd tell me to...-••••
"Sayın başsavcım, beş gündür yedi duruşmanızı erteledik. Fakat bunu artık devam ettiremeyeceğimizi belirtmek isterim. Üst makamdakilerin dikkatini çekmeye başladı bu durum. Dilerseniz duruşmalarınızın savcı Kim Jongin'e aktarılmasını talep edebilir, izin alma hakkınızı kullanabiliriz."
"Hayır," demişti zar zor çöktüğü tekli koltuktan ayaklanmaya çalışırken. "Ben geleceğim. Sadece bugün olan duruşmayı erteleyip yarından itibaren her güne iki duruşma gelecek şekilde ayarlayabilirsin."
"Her gü-"
"Her günü doldurabilirsin."
Bir şey demeden telefonu kapattığında günlerdir kızı hariç kimseyle konuşmadığından acıyan boğazını komidinden aldığı bir bardak suyla dindirmeye çalışmıştı. Küçük kızını uyutalı henüz yarım saat oluyordu. Meleği babasının uyumadığını bilir gibi ona hiç zorluk çıkarmadan gündüz uykusuna yatıyor, o birkaç saatlik vakitte Taehyung'un da bir sürelik içinin geçmesini sağlıyordu. Gerçekten yorulmuştu. Tek bir ses duymak, kimseyi görmek, Hyejin'den başka kimseyle konuşmak istemiyordu. Tahammülü kalmamıştı.
Ağzına bir iki lokma hariç yemek sokmadığından yanakları içe doğru göçmüş, vücudu neredeyse kemikten ibaret kalmıştı. Gözlerinin altı mor halkalar doluydu, teni hepten solgun... Kendisi gibi değildi Taehyung. Kızının bile bakınca ağlamaya başladığı bir görüntüye sahip olmuştu aylar içinde. Yine de en büyük vurgunu son beş günde yemişti.
'Deliriyorsun' demişlerdi ona. Sırtını yaslayabileceğini düşündüğü arkadaşları ona inanmamış, hasta damgası vurmuşlardı. Nasıl katlanabilirdi ki? İnsan bir dayanağı, kimsesi olmayınca nasıl dayanabilirdi? Bir de tüm bunlar yetmezmiş gibi Bayan Jeon'un sürekli onu bunalttığı konuları kafaya takıyordu ki eşiğinde olduğu o kriz gelip kapısına çatmış, patlamasına yol açmıştı. Ne varsa içerisinde bağıra çağıra dökmüştü her şeyi. Ortalığı birbirine katmıştı.
Ve sonra rahatlarım diye düşündüğü halde yanılmış, bu sefer de onun bu yarattığı harabeye rağmen sesini çıkarıp ağlamayan kızını dert edinmişti kendine. Hyejin gerçekten de babası evin altını üstüne getirip bağırırken bir kez olsun ağlamamış, öylece iki eliyle tutunduğu koltuktan ayrılıp halının üzerine oturarak sakinleşmesini beklemişti. Ama ne zaman babasının eline giren camları ve boşalan kanları görmüştü, o an başlamıştı var gücüyle ağlamaya. Sanki hissediyordu. Sanki arkadaşlarından ziyade bir tek yanında kızı vardı. O anlıyordu onu. Canının yandığını bir o biliyordu.
Küçücük bedeniyle babasının yanında olmaya çalışıyordu ya, o içini dağlıyordu Taehyung'un.
Odasının içerisindeki banyoya girip ellerindeki sargıyı yenilediğinde aynaya bakmaktan çekinmişti Taehyung. Adliyeye gitmek zorunda olduğundan kendisine çeki düzen vermesi gerektiğinin elbet farkındaydı fakat elinden bu kadarı geliyordu işte. Hyejin'i uyutmadan önce duş almış olduğundan sadece yüzünü kremlemekle yetinmiş, zaten ne yapsa kapanmayacağını bildiğinden göz altlarına hiç el sürmemişti. Odasına dönüp üzerine her zamanki takımlarından birisini geçirdiğinde bakışları dolabının yanındaki kırık dökük boy aynasına kaymıştı yavaş yavaş. Anılar bir bir zihnine doluluşurken yutkunmak onun için en zor şey gibiydi o an. Çekti hemen bakışlarını. Kravatını gelişigüzel bağlayıp uyandırmaktan korkarcasına Hyejin'i beşiğinden kucaklayarak kaldırdı, kendi yatağına yatırdı. Sonra yavaş hareketlerle yanına yatıp cennet gibi kokan boynuna daldırdı başını.
Onun güzel bebeği, tek ilacıydı.
Onu yaşatıp, öldürmeye niyetlenmeyen yegâne varlıktı ve bu yüzden bulmuştu Taehyung kendisinde yaşayacak gücü. Onun can kaynağı da Hyejin'di, her şeyi de.
Dakikalarca kızını öptü, kokladı. Jeongguk babasından aldığı koyu kahve, yumuşacık saçlarını sevdi parmak uçlarıyla. Yastığa dayadığı yanağından dolayı dudakları öne doğru büzüşmüş minicik burnu kırışmıştı küçük meleğinin. Yüzüne güzel bir tebessüm kondu onu izlerken.
"Bebeğim, çok özür dilerim. Güçlü bir baba olamadığım, parçalanmadan ayakta duramadığım için çok özür dilerim. Ama söz veriyorum sana..." Kokulu bir öpücük bıraktı küçüğünün yanağına. "Söz veriyorum birtanem, bundan sonra dimdik duracak baba. Senin için yaşayacak, gerekirse geçmişinin üzerine bir örtü çekecek. Seni de kendim gibi babasız, ailesiz büyütmeyeceğim Jinnie. Asla düşmene izin vermeyeceğim."
Son olarak kızının büzüşmüş dudaklarına yumuşak bir öpücük bırakıp geri çekilmek istemişti fakat kızının minicik eli yanağına yaslanıp bedenini iyice ona doğru döndürdüğünde asla kalkamayacağını biliyordu Taehyung.
Bu yüzden kendi elini de hafifçe bebeğinin beline sarmış takım elbisesinin kırışmasını, geç kalışını umursamadan yanına yattığı gibi küçük bebeği uyanana kadar onu izlemişti.
....
Duruşmadan çıktığında kaşları çatılı, zihni bir hayli meşguldü Taehyung'un. Baktığı davada karşı tarafın ismi öylesine tanıdık ve rahatsız edici gelmişti ki kafası karmakarışıktı. Odasına girdiğinde üzerindeki cüppeyi çıkarıp askıya asmış, ikinci duruşmasının bitmiş olmasıyla beraber kravatından da kurtulup koltuğa bırakmıştı kendisini. Hemen ardından onu takip ederek gelen kişisel kalemi kapıyı kapatıp kendi masasına geçmiş sorgular bir şekilde başsavcısının alnını sıvazlayarak neyi düşündüğünün merakıyla sandalyesine çökmüştü.
"Başsavcım, iyi misiniz?"
Taehyung kaleminin sesiyle düşüncelerinden sıyrıldığında derin soluğuyla göğsünü şişirerek ona doğru dönmüştü.
"Yugyeom-shi, bunca senedir beraberiz. Sence, sana gerçekten de güvenebilir miyim?"
Oturduğu yerde dikleşmişti Yugyeom olayın ciddi olduğunu kavrayınca. "Elbette, efendim."
"O halde bana emniyetten Park Bogum'u çağırır mısın? Kim Namjoon'un asla kulağına gitmemesi gerek. Çünkü araştırmamız gereken bir adam, artık çözülmesi gereken bir dava var." Elindeki tükenmez kalemle kağıda yazdığı ismin altını çizmiş, sırıtan yüzüyle beraber donuk bakışlarını Yugyeom'a çevirmişti. "Devletin çözülmemesini istediği bir dava..."
••••
Geldik zurnanın zort dediği yere
Bundan sonrası Allah-u Teala'ya emanet haydi bakalım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Flawless // •Taekook
FanfictionKim Taehyung, Jeon Jeongguk'u çok özlüyordu. -text ağırlıklı -Dram -Mpreg