2.Kısım | Sadece Bir Kahve☕

19 2 0
                                    

Bölüm Şarkısı: Nil Karaibrahimgil-Hakkında Her Şeyi Duymak İstiyorum🤗

Kazanın üzerinden tam bir hafta geçmiş, Ela eski düzenine tekrar kavuşarak okuldan işe işten eve rutinine geri dönmüştü. Karşısına apansız çıkan genç adamın siyaha çalan koyu kahverengi gözleri, yakışıklı yüzü, seksi ve kaslarla bezenmiş iri vücudu bir türlü gözünün önünden gitmiyordu. Gözünün önünde beliren derin kuyuları andıran siyah bakışlar, kıyafetlerinin üzerinden belli olan kasları, geniş omuzlarının yanı sıra üzerine giydiği siyah, üzerine tam oturan kot pantolonu, dar kesim beyaz tişörtü ve üzerine giydiği koyu lacivert renkte ince örgülü hırkasıyla oldukça seksi görünen genç adamın zihnini bu kadar kurcalıyor olmasına bir anlam veremiyordu. Hangi bu kadar dikkatli bakmıştı da onun her ayrıntısı böyle kazınmıştı aklına?

Onu kimseye anlatamamıştı. Hatta Tuğçe'ye bile çünkü içten içe Tuğçe'nin ne diyeceğini biliyordu. Tuğçe'nin görevini şimdilik içsesi devralmış gibiydi.

Tuğçe yerine içindeki Ela'nın sorularının esiri olmuştu. "Yoksa sen âşık mı oldun bu adama?" diye soruyordu ona. Tuğçe ona ne zaman bu konuda bir şeyler sormaya yeltense Ela ona sadece göz devirmekle yetiniyordu. Kendince bir susma yöntemi geliştirmişti. Hep böyle yapardı.

Ne zaman ona cevabını bilmediği bir soru yöneltilse ya da kendine bile itiraf etmeye cesaret edemediği, korktuğu gerçeklerden kaçıyor ve ya kaçtığını zannederek duygularının ardına gizlenmeyi tercih ediyordu. Fakat şimdi içindeki sese de yalan mı söyleyecekti? Yine gerçeklerden Kaçacak mıydı? Kafası karmakarışıktı. Bir süredir aklının fazlasıyla karmaşık hale getiren o adamın görüntüsü yine gözlerinin önündeydi. Ela onu düşünmemek için kendini işine vermiş, her işe dört kolla saldırıyordu. Bir tek çalışarak bunu başarabilirdi. Tüm enerjisini işi için tüketiyordu çünkü çalışmanın kendince onu düşünmemenin tek yolu olduğuna inanmıştı. Ne kadar inkâr ederse etsin son bir haftadır tepeden tırnağa gözle görülür bir değişim geçirmişti. Davranışları, tavırları her şeyi... Sanki eski asi deli dolu Ela'nın yerine daha uysal bir Ela gelmişti. Ela'nın bu yeni hali tıpkı Tuğçe'nin gözünden kaçmadığı gibi patronu Kate'in gözünden de kaçmamıştı.

Kate Ela'dan yaşça büyüktü ve işi gereği bu tarz ani değişimler hakkında birçok şeyi deneyimlemiş, bu konularda epey tecrübe edinerek belli bir olgunluğa erişmişti. Kate'in yanında Ela daha yolun çok başında ve tecrübesiz sayılırdı. Ela bazen Kate ile  dertleşir, onun tavsiyelerinden ve tecrübelerinden yararlanırdı.

Ela'nın bazen 'Tuğçe ve Kate olmasa Amerika'da yaşayabilir miydi?' diye düşündüğü zamanlar bile oluyordu. Bu yüzden Kate Ela'nın gözünde sadece sıradan bir patron değil; daha çok bir arkadaş, her şeyden öte çok iyi bir dosttu.

İkisinin de birbirlerine ihtiyacı olduğu bir zamanda kesişmişti yolları; Ela'nın masraflarını karşılaması için acil bir işe, Kate'in de iş yoğunluğunu azaltıp, omuzlarındaki yükü hafifletecek bir servis elemanına ihtiyaç duyduğu zaman diliminde kesişmiş, zamanla aralarındaki patron-eleman ilişkisi çok sıkı bir arkadaşlığa ve dostluğa dönüşmüştü.

Tuğçe'nin "Kızım bu adamı bu kadar net anlattığına göre ona karşı kesin bir şeyler hissediyorsun." diyerek ağzını arama çabaları her defasında hüsrana uğruyordu çünkü Ela her zamanki gibi sessiz kalıyordu. Kate de bugün dayanamayıp "Peki Demir senin için neyi ifade ediyor?" diye sorduğunda Ela yine susmuştu. Fakat iç sesi ona gerçeği itiraf etmeye ant içmiş gibi yine iş başındaydı. ona hunharca "Bal gibi âşık olmuşsun işte adama!" diye dayatarak adeta gerçek cevabı tam anlamıyla yüzüne bir yumruk gibi yüzüne vuruyordu.

Ela her şeye rağmen yine tüm sorulardan kaçarak gerçekleri görmezden gelmeye devam mı edecekti? Her ne kadar kendini işine vererek aklını allak bullak eden bu adamı düşünmemek istese, kafasında biriken düşüncelerden bir an önce kurtulup yine eski Ela olmaya çalışsa da bunu artık başaramayacağının henüz farkında değildi. Oysa gerçekten böyle bir şeyin olması artık kesinlikle mümkün değildi. Üstelik de Ela'nın bu gerçeği tamamen idrak edip yaşamına artık onunla birlikte devam edeceğinin kanıtlanması an meselesiydi çünkü tam şu anda içeri giren kişi; onun kaçıp kurtulmaya çalıştığı fakat bir türlü kurtulamadığı düşünceleri aklına sokan, her aklına geldiğinde kalbini göğsünü delercesine deli gibi attıran o adamdı.

O yani Demir, kafa karışıklığının yegâne sebebi şu anda tüm canlılığıyla tam karşısındaydı. “Allah kahretsin yine çok yakışıklı, yine çok seksi!" diye coşkuyla bağıran içsesinin aksine, ansızın Demir'in tüm heybeti ve yakışıklılığıyla karşında durmasıyla Ela'nın adeta nutku tutulmuş, nefesi kesilmişti. Tıpkı o gün olduğu gibi, kelimeleri yine boğazına düğüm düğüm dizilmiş, kalbi yine dörtnala koşturmaya başlamıştı. Ve Demir'in tıpkı o gün olduğu gibi bugün de özgüveni oldukça yüksekti.

Kafeye girer girmez, gözüne kestirdiği ilk masayı seçerek yerleşip, siparişini vermek için garsonu, daha doğrusu asıl görmek istediği kişi olan Ela'yı beklemeye koyuldu. Az sonra Ela karşında onu gördüğünde ne yapacaktı? Cevabını alması kısa sürmedi. Sadece birkaç dakika sonra beklediği kişi tam karşısındaydı ve şok olmuş bir ifadeyle gözlerini gözlerine sabitlemiş ona bakıyordu. Hızla toparlayıp, kendisini görür görmez hemen ayağa kalkan Demir'in yanına doğru birkaç adım attı.

Demir de birkaç adım daha atarak aralarındaki mesafeyi azaltıp göz göze gelmelerini sağladı. Başını döndüren ela gözleri sinirden koyulaşmıştı. Belli ki yine hırçınlığı üzerindeydi Ela'nın ancak bu Demir için fark etmezdi. Sırf onu bir kez görebilmek için tüm hırçınlıklarına bile razı olabilirdi. Hatta onun hırçınlığını bile seviyordu. Ancak şu an; Ela'nın fırtına öncesi sessizlik hissi uyandıran duruşu onu biraz korkutmuştu. Bakışlarından nasıl bir tepki vereceğini kestiremiyordu. Sonunda Ela dile gelerek "Sen... Senin ne işin var burada, nasıl buldun beni?" diye sordu ona kimsenin duymayacağı bir ses tonuyla çünkü kafede bulunan diğer müşterilerin rahatsız olmasını istemiyordu.

"O gün, yani kaza günü iş diye sayıklıyordun, sonra sana nerede çalıştığını sorduğumda bir kafede çalıştığını söylemiştin."

"Peki burada çalıştığımdan nasıl bu kadar eminsin, yoksa beni takip mi ettin?" sesi hafif sinirli çıkmaya başlamıştı.

"Hayır, yani tam takip sayılmaz aslında; okula yakın sadece bu kafe vardı. Yani verdiğin ipuçlarından yola çıkınca ayaklarım beni buraya getirdi," dediğinde o an Ela o gün Demir'e açık açık her şeyi anlattığını anımsadığında içinden küçük bir küfür savurdu. "Ee, bana güzel bir kahve ikram etmeyecek misin, ya da bana önerebileceğin bir kahve yok mu?" diye sordu. Ela Demir'in fazlasıyla rahat olmasından rahatsızlık duymuştu. Hatta içinden "Nasıl böyle rahat olabiliyor bu adam?" diye geçirirken diğer bir soru karşısında şaşkınlığı daha da artmıştı. "Evet orman göz, gerçekten bana tavsiye edeceğin bir kahve türü yok mu?" Ela bu defa içinden sabır çekmeye başladı ancak sonunda daha fazla dayanamayıp patladı.

"Yahu Allah aşkına, senin beni takip etmekten başka işin yok mu? Ne istiyorsun benden?"

"Şimdilik sadece bir kahve, ama daha sonra..."

"Daha sonra ne Demir, daha sonra ne?"

"Böyle uluorta konuşulacak bir şey değil bu, lütfen seni bu gece yemeğe götürmeme izin ver, ne olur?"

"Ne sıfatla?"

"Bir arkadaşın olarak... Beni kırmazsan sevinirim."

"Peki ama bu akşamki yemekten sonra bir daha karşıma çıkmayacaksın. Şimdi yerine otur ben de siparişini alayım, sonra da uslu uslu kahveni iç ve git olur mu?" Genç adamın ısrarını sürdürmesine bir anlam veremiyordu. Fakat tuhaf bir şekilde teklifini reddetmek gelmiyordu içinden. Yine de daha iki gün önce tanıştığı birisiyle yemeğe çıkmak nasıl olurdu, bilemiyordu.

ELALI  BİR SONBAHARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin