Bölüm Şarkısı: Kıraç- Kan ve Gül
Sabah olduğunda kapının çalmasıyla uyandı Ela. Kim olabilir ki bu saatte düşünürken dün ece evde olmayan arkadaşlarının geri dönmüş olabileceği ihtimaliyle koşar adım koridora gitti bir eliyle üzerine geçirdiği sabahlığının kuşağını bağlarken diğer eliyle kapıyı açtı. Kapıyı açar açmaz gördüğü kişiyle şok oldu. Demir gece Ela'yı düşünmekten uyuyamamış, sabah erkenden onun kapısına koşmuştu.
"Ne işin var senin burada? Neden geldin?" diye bağırarak sordu genç kadın kapıyı açtığında karşısında gördüğü genç adama. Açtığı gibi kapıyı yüzüne kapatmak istese de başaramadı. Çünkü Demir Ela'nın kapıyı yüzüne kapatacağını anladığı an, çevik bir hamleyle ayağını oraya koyup buna engel oldu.
"Yok yok! bu defa kapıyı yüzüme kapatmana izin vermeyeceğim Ela," dedi uyaran bir ses tonuyla. Artık sabrı kalmamıştı. "Artık benden kaçamazsın." diyerek içeri girip salona doğru ilerledi ve tam orta yerde ayakta durduğunda Ela'da aynı pozisyonda tam karşısına geçti.
"Ne yaparsın?"
"Seni sırtıma attığım gibi kaçırırım," derken çok kararlıydı. "Hiç şakam yok, bunu yaparım." demeyi de ihmal etmedi.
"Sen beni tehdit mi ediyorsun?"
"Sen nasıl anlıyorsan öyle."
"Peki ne zaman vazgeçeceksin? Ne kadar devam edecek bu böyle?"
"Senin de beni sevdiğini söyleyene kadar."
Demir'in bu ısrarı kızın iyice sinirlerini bozmuştu. Ama Demir'in bundan vazgeçmeyeceğinden, eğer bir şeyler yapmazsa genç adam günlerce kapısında yalvarabilir ya da gerçekten de kendisini kucaklayıp sırtına atarak kaçırabilirdi. Ela bu potansiyeli onun bakışlarında görmüştü. Demir tam bir haftadır peşini bırakmamıştı. Aslında onun kendisine karşı olan ilgisi hoşuna da gitmiyor değildi, fakat Demir'in kendisini bu kadar kolay elde etmesine izin vermeyecekti. Ama ne kadar dayanırdı orasını bilemiyordu.
"Söylersem peşimi bırakacak mısın peki?"
"Bakarız," dedi dudakları arsızca kıvrılırken. Başını hafifçe Ela'ya doğru eğerek fısıldadı. "Sen hele bir söyle de ne yapacağımıza öyle karar veririz."
"Sinir!" diye tısladı dişlerinin arasından; o da aynı şekilde başını eğip, yüzünü adamın yüzüne yaklaştırarak. Deyim yerindeyse, burnundan soluyordu.
Demir tüm çabalarına rağmen, Ela'dan istediği yanıtı alamayınca dediğini yapmış, apartmanın önünde durarak belki de günler sürecek bekleyişi başlamıştı. Belki bir gün, belki iki veya... Her ne kadar beklemesi gerekiyorsa o kadar hiç usanmadan bekleyeceğine dair kendisine yemin vermişti. Belki insafa gelir de hemen beklediğim yanıtı alırım diye umut etmekten de kendini alamıyordu.
Hiç kıpırdamadan evin tam karşısındaki ağacın gövdesine yaslanmış vaziyette beklerken Ela da yatak odasının penceresinden gizlice onu izliyordu. Onun bu hallerine gülmemek için kendini zor tutuyordu, öyle ki gülmemek için dudaklarını ısırmaya başlamıştı. Çünkü Demir'in bu davranışları tam da yelkenleri suya indirip koşarak boynuna atlama sebebiydi ancak şu an durum farklıydı ve Ela onu süründürmeyi bir kere kafasına koymuştu. Şimdilik zafer onundu. Öyle hemen pes edip bu oyuna bir son vermemeye kararlıydı. Kendince Demir'in sabrını ölçmek amacıyla böyle bir yola başvurmuştu. Peki Ela bu oyunu daha ne kadar sürdürebilirdi? İşte orası koca bir muammadan ibaretti.
Genç kadın çaktırmadan perdenin arkasından sokağı izleyip gülümsüyordu. Demir bıkmadan usanmadan hâlâ bıkmadan usanmadan Ela'nın koşarak yanına inip, aşkına bir karşılık vereceğine dair hiç umudunu kaybetmeden günlerdir devam eden bekleyişini sürdürüyordu. Havanın soğuğuna aldırmadan adeta yaslandığı ağacın gövdesine yapışarak kök salma noktasına gelmişti. "Beter ol! Beni öyle daha öncekiler gibi kolayca elde edemeyeceksin. Bunun için birazcık daha o ağacın gövdesinde yaşaman gerekecek üzgünüm." diye kıkırdadı.
Karşısındaki manzara, aşk filmlerindeki o umutlu bekleyişleri aratmıyordu. Fakat Ela ne zaman inadını kırıp Demir'i kalbine kabul eder de iki âşık birbirine kavuşup, film mutlu sonla biterdi? Ela bu sorunun cevabını henüz kendine bile veremiyordu.
Aklından geçen düşünceler eşliğinde keyifle kahvesini yudumlarken, çalan telefonunun ekranına baktığında gülümsemesi genişledi. Hızla yanıtladı.
"Mineciğim!" derken sesindeki neşe coşkun bir su gibi çağladı.
"Nasılsın Ela?"
"Çok iyiyim. Sen nasılsın? Eniştemle teyzem iyiler mi?"
"Çok iyiler. Seni de beni de çok özlemişler."
"Ben de onları çok özledim."
Ela'nın sorularını kısmen yanıtladıktan sonra asıl merak ettiklerini öğrenmek için direkt konuya girerek "Bizde her şey aynı. Asıl bombalar sende vallahi. Hâlâ kapıda mı seninki?" diye kıkırdadığında, Ela'nın sesi kulağında çınladı.
"Senin neden aradığın belli oldu bayan gıybet kraliçesi! Ama üzgünüm canım sana verecek malzemem yok. Her şey aynı tas, aynı hamam."
"Yapma ya? Bana bak! Hâlâ karda mı bekliyor bizim Herkül?"
"Evet, dün geceden beri orada."
"Ay, yazık! Kız sıcak bir şeyler götürseydin bari, üşümüştür çocuk."
"Geç dalganı sen geç bakalım! Öyle kolay elde edemez beni o, biraz sürünsün de bunu güzelce bir idrak etsin. Yalnız sana bir sır vereyim mi? Şu an o soğukta bile o kadar karşı konulmaz görünüyor ki."
"Ay! Kızım sen sırılsıklam âşıksın bu adama git çabuk sarılın, adam orada donmadan."
"Bir gece daha dursun, belki yarın artık bu oyuna bir son verebilirim."
"Ama adam donmasın dikkat et."
"Tamam tamam. Bizimkilere selam söyle!"
"Baş üstüne. Öpüyorum seni."
Telefonu kapattıktan sonra kahvesinden büyük bir yudum alarak bir süre daha perdenin arkasından Demir'i izledi. Ardından, çalışma masasına geçerek okul ödevi olan maketi hazırlamaya koyuldu. Bu şekilde kafasını biraz dağıtıp, onu düşünmemeyi arzulayarak önündeki makete odaklandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELALI BİR SONBAHAR
RomanceEla üniversite yıllarında New York'ta yaşamını sürdürürken, okuldan çıkıp işe gittiği sırada, kendisine arabasıyla çarpan adama içten içe âşık olmuştur. Ancak o an genç adamla hislerinin karşılıklı olabileceği ihtimalini hiç hesaba katmamıştır. De...