Çıkış zilinin de çalması ile eşyalarımı hızlıca toplarlayıp Lee Felix'in bahsettiği parka gitmek için okuldan çıktım. Fotoğraf makinemin ipini boynuma takarken arkamdan gelen ses ile bakmak durumunda kalmıştım.
"Hyung nereye gidiyorsun? Beraber kahve içecektik."
Aklımdan tamamen çıkmış olan Jeongin ile kahve planım yüzümü buruşturmama sebep olmuştu.
Yanıma gelmesini beklerken konuştum. "Ufak bir çekim işi var. Sonra içmeye gidelim, benimle gel."
Kafasını onaylar şekilde sallayıp benimle aynı hızda adımlamaya başladı. Zaten okula uzak olmayan parka geldiğimizde çardakların birinde oturmuş muhabbet eden grubu görmüştüm.
Felix, Hyunjin, Minho ve Chan'den oluşuyordu grupları. Hani şu okullarda mutlaka popüler, herkesin havalı görünmek için arkadaş olmak istedikleri bir grup vardır ya. Bu grup işte o gruptu.
Chan ile birkaç kez konuşmuşluğumuz vardı ve aralarında en aklı başında olan o diyebilirdim. Zaten yaşça bizden büyüktü ama geç yazıldığı için aynı seneye denk geliyorduk. Bildiğim kadarıyla Felix ve Chan Avustralya'dan gelmişlerdi buraya.
Hyunjin'i henüz çözememiştim. Ya mal rolü yapıyordu ya da gerçekten öyleydi. Onunla da birkaç şey gereği konuşmuştuk ve karşısındaki kim olursa olsun samimi davranıyordu.
Minho aralarında en soğuk durandı. Yakın olduğu insanlar dışında okulda biriyle konuşurken görmemiştim onu hiç. Ama dışarıya karşı kim sıcak olurdu ki zaten?
Felix ise dışarıdan ne kadar masum dursa da oldukça yaramaz biriydi. Evet yaramaz diyorum çünkü bazı davranışları asla büyümeyen bir çocuğu andırıyordu bana. Herkesle kolayca çıkar karşılığı samimiyet kurabilirdi hatta.
Adımlarımı çardağın hemen önüne gelmeden durdurmuştum. Çok koyu bir muhabbet içinde gibi duruyorlardı ve kulak misafiri olmak istemiyordum. Jeongin'de benim yanımda yerini alırken hafifçe öksürdüm.
Aralarından sadece Chan'in kafasını çevirip bakması ile baş selamı vermiştim sadece. O da bana karşı bir baş selamı verip aralarındaki muhabbeti böldü.
"Changbin gelmiş."
Felix olduğu yerden ellerini masaya dayayarak kalkmıştı."Sonunda."
Onu gayet iyi duyduğumu biliyordu. Kaşlarımı istemsiz çatarken yanımdaki Jeongin'e döndüm. "Sen şöyle geç otur istersen. Ne kadar sürer bilmiyorum malum." dedim elimle ayaklanan grubu gösterirken.
Jeongin anlayışla başını sallayıp köşedeki çardağa yöneldi. Elimdeki makinenin açma tuşuna basılı tutarken gözlerimi gökyüzünde gezdiriyordum.
Kış ayında olduğumuzdan erkenden kararıyordu ama şu an morumsu bir rengi vardı ve güneş bulutların arasından minicik gözüküyordu. Yüzümdeki gülümsemeye engel olamazken bu anın fotoğrafını çektim hemen. Makineyi kendimden biraz uzaklaştırıp çektiğim fotoğrafa gururla baktım."Gökyüzünü çekme işin bittiyse sıra bize gelebilir mi artık?"
Aşina olduğum kalın sesin sahibine göz ucuyla bakıp makinenin ayarlarına döndüm. Bana karşı bir gıcıklığı vardı ve bu gıcıklığı fotoğraf karşılığı onunla öpüşmememdi yüksek ihtimalle. Aptal değildim.
"Nasıl poz verecekseniz verin hadi." dedim kamerayı görüş açıma çıkarırken. Kalktıları çardağın önünde Hyunjin ve Felix yerde çömelirken Chan ve Minho arkalarında ayakta duruyorlardı.
Chan arkadaşlarına göz atarken konuştu. "Önce insan gibi çekilelim," Hyunjin'in el hareketi çektiğini görünce eline vurdu. "Sonra çekeriz onu."
Hepsini kadraja alırken normal adı altındaki fotoğraflarını çekmiştim. Sıradaki anormal fotoğraftı herhalde. "Değişin."
Hepsi bir kameraya karşı el hareketi çekerken Felix çekmemi beklemeden ayaklandı. "Böyle olmaz bu sefer ben ayakta duracağım."
"Tamam hadi." dedim yer değiştirmelerini beklerken.
"Ben yere çökmem." dedi Minho ayağa kalkan Hyunjin'i yere tekrar oturturken. "Senin boyun uzun zaten dur yerde insanın sinirini bozma."
"Boy ayrımcılığı yapma göt."
Elimi belime koyup hala yer değiştirme konusunda sıkıntı yaşayan insancıklara bakarken ofladım.
İş başa düşmüştü resmen."Bence," dedim yanlarına adımlarken. "Chan ve Minho masanın üstüne otursun aralarında biraz boşluk bırakarak." Onları yerlerine konumlandırdıktan sonra zaten olması gereken yerde duran Hyunjin'i es geçerek Felix'in omuzlarından tutup Hyunjin'in yanına çömelttim onunla beraber eğilirken. "Sende burda dur."
Yüzündeki çillerde gözlerimi gezdirdim bir süre. Güzeldi. Evet güzeldi ve akşam güneşinin yüzüne vurması da tatlı bir tesadüftü. Sessizce gözlerime bakarken içindeki yaramaz çocuğu uyutmuş, yerine süt dökmüş kedi gelmiş gibiydi.
"Bakışmanız bittiyse şunu da çekilelim artık." diyen Minho'nun sesiyle olduğum yerden hızla kalktım. Fotoğraf makinesine bakıp geri adımlarken Hyunjin'in sesini de duymuştum. "Gay panic yaşadı."
Hepsi birbirinden bağımsız el hareketi çekerken gözlerimi devirdim bu duruma. Ardından hızlıca birkaç fotoğraf daha çektim ve işimizin bittiğini bildirdim.
"Bitti." Biraz yüksek sesle söyledim Jeongin'in de duyması için. Makineyi yere bıraktığım çantaya koyarken Felix'in yanıma geldiğini görmüştüm.
"Ödemeyi nasıl yapacağız?"dedi üstten bana bakarken. Çömeldiğim yerde kafamı kaldırıp göz göze gelmemizi sağladım.
"Mail olarak atarım bunları sizden birine. Ödeme falan almıyorum." Çantayla beraber ayağa kalktığımda ipini omzuma asmıştım. "Başka bir şey yoksa gidiyorum ben."
Felix kaşlarını muhtemelem ödeme almayacağımı söylediğim için çatarken onu es geçip diğerlerinde göz gezdirdim. "Sonra görüşürüz belki."
Jeongin'in yanına doğru adımlarken Felix'in arkamda fısır fısır konuştuğunu duyuyordum.
"Ne demek ödeme almayacağım ya? Kandırıldım mı şimdi ben?"
-
hehehehehe HEHEHEHEHEH ama changbin'in sesiyle
ŞİMDİ OKUDUĞUN
can i call you tonight
Fanfictionokulun yaramaz çocuğu felix, changbin'den fotoğraflarını çekmesini ister. - [changlix, chanmin, minsung, hyunin] tamamlandı.