5 "saydıkça çoğalacak kadar yıldız"

3.9K 412 97
                                    

Jisung elindeki üstünden dumanlar çıkan kahve bardağını önüme sertçe bıraktı. "Yandım amına koyayim."

Masanın üstüne ve biraz da dizime dökülen kahveye baktıktan sonra Jisung'a çevirdim bakışlarımı.

"Götüne sokarım o bardağı."

Cevap vermeden oturduğu yerde yüzünün şirin bir hal aldığını düşünerek kahvesini yudumladı. Gözlerimi devirdim masanın ortasında duran peçete kutusuna uzanırken. Öğle arasında olmamızın rahatlığıyla kantindeki masalardan birini esir almış oturuyorduk. Çektiğim üç peçeteyle masayı sildim. Pantolonumdaki çok da belli değildi zaten.

Pis peçeteyi Jisung'un önüne attım. "Yürü git çöpe at şunu."

Gülerek suratıma baktığında kaşlarımı çatmıştım. "Az ye de uşak tut kendine istersen."

Daha fazla bu sırıtışa katlanacamayacağımı anladığımda oflayarak gözlerimi etrafta gezdirmeye başladım. Herkes kendi halinde takılırken kantin kapısından içeri girenleri görmek istemsiz dikleşmemi sağlamıştı.

Hyunjin'in kolunun altına girmiş Felix gülerek ona bir şeyler anlatıyordu. Gözlerimi yüzünde biraz gezdirdikten sonra gülüşünde oyalandım. Bunu neden yaptığımı kendim de bilmiyordum aslında ama son zamanlarda biraz etkileşim halinde olduğumuzdandır diye yorumlamıştım. Bir de sürekli öpüşmek istemesi vardı sanırım bu nedenler arasında.

Ben hala ona bakarken o kenara çekilmiş Hyunjin'in kantin sırasına girişini izlemişti. Daha sonra da elini kot pantolonun arka cebine atıp telefonunu çıkarmıştı. Merakla ne yaptığını izlerken parmaklarının klavyede hızla oynaması birine mesaj attığını düşündürmüştü. Eş zamanlı titreyen telefonum da bunun kanıtıydı sanırım.

Kaşlarım havaya kalkarken masanın üstünde duran telefonun aydınlık ekranına baktım.

felix
bugun musait olur musun

Neyden dolayı bunu sorduğunu düşünürken fotoğrafını çekmemi istediği geldi aklıma. Açıkçası bu konuda ciddi olduğunu bile düşünmezken şimdiki mesajla yanıldığımı anlıyordum. Gözlerimi telefondan alıp Felix'e çevirdiğimde göz göze gelmiştik. Elindeki telefonu havaya kaldırıp gösterdi. Oturduğum yer durduğu yere çok uzak sayılmazdı ama seslenmek yerine ağzını oynatarak 'cevap ver' demişti. Telefonu elime aldım.

changbin
okul çıkışı uygun olursan
hallederiz

Bakışlarımı tekrar ona çevirdiğimde yüzündeki memnun gülümsemeyle baş parmağını kaldırarak ok yapmıştı. Daha sonra da yanına gelen Hyunjin ile konuşa konuşa kantinden çıkmışlardı.

Telefondan açtığım oyuna odaklanmaya çalışırken masanın yanından çekilen sandalyeyle kafamı kaldırdım. Gelen Seungmindi.

"Nerdeydin oğlum teneffüs bitti nerdeyse?"
Jisung yarım kahvesini uzatırken göz ucuyla içine bakıp çok da sıcak olmayan kahveyi kafasına dikti Seungmin.

"Sorma, edebiyatçı bir salmadı. Yardımcısı olduğum günün şafağını-" Jisung küfür etmemesi için elindeki eticinlerden bir tane tıktı Seungmin'in ağzına. "Küfür kötü bir şeydir."

İkisine sadece gülerek oyunuma devam etmiştim teneffüs bitene kadar. Son senemiz olduğu için ders çalış, test çöz, konu yetiştir derken oyuna zaman kalmıyordu. Ki şahsen bunlar dışında ek olarak okulun fotoğraf işleri de bana bakıyordu.

Öğleden sonraki dersler de su gibi akıp geçerken sonunda çıkış zili çalmıştı. Tüm ders boyunca çözdüğüm test kitabını çantama atarken diğer eşyalarımı da koydum ve çantayı sağ omzuma atarken sıranın altından aldığım fotoğraf makinemi de sol omzuma taktım.

can i call you tonightHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin