chapter trois.

94 29 23
                                    

Dakikalar birbirini kovalıyor, adam her bakışlarını yukarı tırmandırsa, evlerin arasında ihtişamıyla göz kamaştıran eyfel kulesine denk geliyordu. Yanında hâlâ minik kız vardı, gitmemişti. Söz dinlemez, hiçbir şeyi umursamayan bir çocuk olduğunu düşündü adam.

İçinde bir yerlerde, kıza karşı bir merak uyanmıştı. Bu kız, bu geç saatte ne yapıyordu? Bunu düşünmekten beynini yiyip bitiriyor.

Adam onu izlerken, kız esnedi. Minik ağzı açılıp kapandı ve gözleri yaşardı. Elindeki kuzucuğuna sarıldı, sanki hiç sarılmamış gibi. 

Adam ilk defa gülümsedi, "Uykun mu geldi?" dedi daha sonra.

Kız kafasını adama çevirdi ve parmağıyla gözünün yaşını sildi, bir süre bekledi. Ne demek istediğini tartar gibiydi kafasında adama göre. "Sanırım."

"Niçin cevapların kesin değil, çocuk?" dedi adam kaşları ilgiyle havaya fırladığında. 

"Bayım, ben bir bilinmezim." Kızın uykulu sesi adamı gülümsetti. 

"Ağzın iyi laf yapıyormuş, çocuk." Yeniden öksürük için can attı boğazı, izin vermedi adam. 

"Laf yapmaz ki ağzım, sadece doğruları söyler."

Adam ilk defa, gecenin sessizliğine tezat gür bir kahkaha atınca kız ilgili, uyku mahrumu gözlerini adama çevirdi. Bu boyu uzun, boynu ince ve gövdesi devasa olan adam gülmüştü. Küçük kız yanlış anladığını düşündü fakat bu tezi hemencecik buhar oldu. Çünkü adamın o ince omuzları sallanıyor çocuk görmese dahi, o yanakların gerildiğini hissediyordu.

Adam bir anda sustu.

Gülmüştü.

Gülmek.

O mu?

Öksürmek için can atan boğazının önünden engeli kaldırdı.

"Uykun geldiyse şayet," Adam bu gerginliği yeniden yaratmak istercesine sessizce söyledi bunu. "Git buradan."

"Bayım, size kaç defa söylemem gerekli?" Kız ayaklandı yeniden. Siyah elbisesine bulaşan lakin görünmeyen tozları tek eliyle silkeledi ve kuzucuğunu sıkı sıkıya kavrayarak adamın önüne geçti. "Ben, kayboldum." Kızın nasıl uykusu geliyorsa, ayakta duracak kadar güçlü olmadığı belliydi. Dizleri titriyordu.

Adam iç çekti. Ne diyeceğini bilemez bir haldeydi şimdi. 

"Pekala," dedi adam onu zor durumda bırakmamak için. "Otur yerine, çocuk."

İkiletmedi adamı kız. Oturdu, sakince kuzucuğuna sarıldı. "Ah, güzel Opia'm."

Bir süreden sonra hava epey buz kesti, havada asılı kalan toz tanecikleri bile donmuş olmalıydı. Kız çekingen bir tavırla adama yanaştı. Aptal değildi adam, bunu fark etmişti lakin ne onu uzaklaştıracak bir şey söyledi ne de harekete geçti. Hiçbir şey yapmadı.

Kız kuzucuğuna sarılı bir halde yüzünü adamın giydiği cekete, ki kocaman bir pelerine benziyordu kıza göre, hafifçe sürttü. 

"Garipsin çocuk," dedi adam uzun bir vakitten sonra, iyice ceketine sığınan çocuğa. Adam ona biraz daha izin verdi, ceketi geniş ve boldu nihayetinde. Adamın pelerini, ya da ceketi, hm... kız için pek de önemli değildi gerçi, sıcacıktı. 

"Siz de öyle Bayım." Kısıktı sesi, homurtu gibiydi daha çok.

"Beni tanımıyorsun, çocuk."

"Siz de beni, Bayım."

Adam bu hazırcevap olan kıza karşı ilgi duymaya başladı. Pekala, bu kız hiç şüphesiz normal değildi. 

"Beni tanımak ister misin, çocuk?"

Kızın gözleri, bir anlığına kucağındaki kuzucuğundan kayıverdi. Bakışları adama doğru çekildi ve öylece adama baktı. Ne bir mimik ne de bu soruyu kabul eden bir baş sallama. Hiçbiri yoktu kızda.

En sonunda, "Elbette," dedi lakin sesi öyle tuhaf çıkmıştı ki, adamın ensesindeki tüyler şaha kalktı.

xx

ne yaziom emin degilim

ağlak soytarılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin