chapter huit.

72 19 20
                                    

"Tanrı bizi sevmediyse niçin yarattı Bayım?"

"Canı sıkılmıştır."

"Canı sıkılan her Tanrı bir şey mi yaratıyor?"

"Kaç Tanrı var ki çocuk?"

"Bilmem," Çocuk mırıldandı, düşünüyordu. Bu yaştaki bir çocuk için epey riskli konulardı adama göre. "Belki bir, belki bin."

Öksürdü adam. Göğüs kafesini delip geçen sinirli sancı kanını sömürdü. 

"Sen Tanrı'ya inanıyor musun çocuk?" Kısıktı sesi.

"Siz inanıyor musunuz, Bayım?" Kız elindeki kuzucuğunu kenara bıraktı, alnına dökülen kaküllerini, elinin tersiyle itip kafasını yukarı doğru kaldırdı. 

"Hayır, çocuk." Kestirip attı adam. Tanrı eğer gerçekten varsa şayet, bu acıları çekmezdi ya da çekiyor olmazdı. 

Sessiz kaldı bunun üzerine kız çocuğu. Kenara bıraktığı Opia'sını kucağına geri bırakırken adam da onu izledi. Gece havadaki buhar gibi kayboluyordu.

"Çocuk," dedi adam, uzun bir sessizliğin hemen ardından. 

Kız kafasını kaldırdı adama doğru. Farklı. Adam farklı bir çehreyle bakıyordu kıza. Bir şeyi netleştirmek, bir şeyi açığa kavuşturmak gibi. 

"Git." Tek hece.

"Niçin?" Kız sordu bunu şaşkınlıkla. "Arkadaşız sanıyordum."

Adam istemeden kahkaha attı. Fakat bu kahkahasını kısık tutmak zorundaydı. Arkadaş, diye düşündü. Tanrı tarafından unutulan bir soytarıyla arkadaş olmak mı? 

"Benimle arkadaş mı olmak istiyorsun, çocuk?"

"Öyle değil miydik ki Bayım?"

"Öyle miydik, çocuk?"

"Öyleydik, Bayım." Kız kararlılıkla kafasını salladı.

"Bir soytarıyla arkadaş olacak kadar cesaretli misin, çocuk?"

Kızın kaşları yeniden havaya fırlayıverdi. "Cesaret mi?"

Cevap vermedi adam.

"Biz, çocuk. Biz soytarılar asla bir yerde istenmeyen kirli yaratıklarız."

Kızın bu sefer kaşları şiddetle çatıldı, adamın kendine hakaret etmesini beklemediği halde bu kıza hayli dokunmuştu. "Yaratık değilsiniz, Bayım."

"Neyim ben, çocuk?"

"Arkadaş."

Sustu adam, gözleri yeniden o donukluğunu yaşarken bir anda o donukluğun üzerine perde düştü. Bu kör olmak gibiydi ancak adamın gözleri körden ziyade, bakışları genişlemişti. 

"Ağlak bir soytarı." Adam açıkça kızı yanından kovma peşindeydi. 

"Sizin ne olduğunuzu önemsemiyorum, Bayım." İnatçıydı. Ayağa kalktı yeniden. Saçları yüzünün önüne düştü, önemsemedi. Gözleri adama kaydı. Kızın gözleri, adamınkinden daha korkutucuydu oysaki, yine de adamda olmayan kararlılık onda vardı. Kız eliyle eteğini düzeltti, kuzucuğu Opia'yı alıp adamın kucağına bıraktı yavaşça. 

"Opia da kızmıştı önceden," dedi kız. Kuzucuğun üzerine eğilip kafasını öptü. "Ancak şimdi size kızgın değil."

Cevap vermedi adam. 

"Opia sizinle arkadaş olmak istedi," Kız bunu adama yaklaşarak, kulağına doğru parmak ucunda yükselip dile getirdiğinde adamın göz bebekleri titredi. 

Bir oyuncak, diye düşünüyordu adam. İstesem saniyede paramparça edebileceğim küçük, cansız bir oyuncak. 

Lakin bu Opia, ne değerliydi kız için, öyle ya varsın değerli olsun, varsın adam için düşündükleri bu olsun. 

Bir süre, çoğalmakta olan gürültülerin arasında kız ve adam, havadaki toz tanelerinin arasında kayboldu.

Ve bir anda, "Bayım?" diye seslendi kız, sesindeki şaşkınlığı adam hisseder hissetmez irkildi. 

Geniş, korkutucu omuzları çöktü. Kafasını  çocuğa doğru çevirdiği an kız adamın yanağına dokundu. Çenesine doğru düşmekte olan yaşı parmağının tersiyle öldürdüğünde, "Ağlıyorsunuz," dedi kız ninni mırıldanır gibi.

xx


ağlak soytarılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin