"Gözyaşlarınız sıcacık."
Adam kızın söylediğini takmadı, duymamış gibi tek bir noktaya bağlı kalmaya devam etti. Elleri, adam biraz daha oynarsa parmaklarını kıracaktı.
"İlk defa ağladığınızı görüyorum." Çocuk, elindeki kuzucukla oynamaya devam ediyordu bunu söylerken.
Cevap vermedi adam. İşaret parmağını bükmekten morarttığının farkında değildi, biraz daha bükse... biraz daha... azıcık daha-
"Bayım!" Kız çocuğu yeni bir çığlık attığı sırada, adam ikinci kez irkildi. Kız kuzucuğunu adamın ellerine doğru bıraktı, o sırada "Opia size çok kızıyor, ki ben de öyle, Bayım!" demişti. "Ellerinizi ayırın!"
Adam alt dudağını ısırdı. Kızın bu dediğini ikiletmedi.
"Opia sizinle arkadaş olduğu için mutlu," Gülümsedi kız. Bu saftı, adamla gerçekten arkadaş olduğunu düşünüyordu. Adamın kalbi sızladı, bunu istememişti.
"Peki siz niçin ağladınız, Bayım?" Bunu kız çocuğu uzun bir vakit sonra sormuştu.
Adam hiç düşünmedi, "Beni ağlatan sensin."
"Sizi üzdüm mü?" Kız şaşırmıştı, "Fakat nasıl?"
"Çocuk, beni üzmedin," dedi adam, gözleri kızın ellerinin üzerine bıraktığı minik kuzucuğunda gezindi. "Ağladım çünkü..." Adam sustu, ne diyeceğini o an bilemedi ve gözleri kuzucukta takılı kalmaya devam etti.
Daha sonra, şapkasını çıkardı, kenara bıraktı ve nefesini tuttu. "Çünkü bir şeyi daha iyi anladım."
Kız cevap vermedi.
"Tanrı bizi kaybetmedi."
"Kaçtığınızı kabul ediyor musunuz?"
"Hayır, çocuk. Ben kaçmadım." Sustu, "Biz kaçmadık."
Adam bu sefer sertçe, ciğerleri patlarcasına öksürdü. Kız korkuyla nefesini tuttu, elleri adamın omuzlarını kavradığı gibi "Bayım!" diye çığlık atıverdi. "İyi misiniz?"
"Ben hiçbir zaman iyi olmadım ki." Adamın sesi acı içinde kıvranıyordu. Bedeni kasıldı.
"Çocuk," Adam yutkundu, bu yutkunuş kızın ensesindeki tüyleri şaha kaldırdı. "Ben var olmadım, olamadım."
Kız kafasını iki yana salladı, "Öyle demeyin, Bayım."
"Ve şimdi bunu söylemekte çok geç kaldım," Adam uzun ince elleriyle kızın her iki omzunu kavradı, sıktı. Parmakları titriyordu adamın. "Çocuk, üzgünüm. Ben, çok üzgünüm. Sana bunu söyleyemedim. Fakat vaktim geçiyor, benimle ilk konuşan, şakalaşan, kızan-" Adamın sesi sonlara doğru öyle kısıldı ki öksürüğünü bile duyamadı kız. Sadece kaşlarını çatmakla yetindi.
Adam iki büklüm kaldırıma uzandı. "Bayım," Kız seslendi adama. Cevap alamayınca, hıçkırdı kız. "Lütfen, bir şey söyleyin." Daha sonra, kız güçsüz kollarıyla adamı sırtüstü uzandırdı. En sonunda, adamın dudak kenarından çene kısmına doğru hızla akan kanı fark edince, gözyaşları çoğaldı. "Bayım, kanıyor. Ağzınız kanıyor."
Gün ağarmaya başladı, adam bedenindeki ruhu uzaklarda fark etti, sallanıyordu. Bir balon gibi, asılı kalmıştı. Adam yeniden kıza döndü. "Çocuk," Kız artık adamın sesini çok az duyabiliyordu.
"İyi ki, arkadaşım oldun, çocuk."
Çocuk kıpırdandı, "Bayım, sesinizi duyamıyorum," Sızlandı kız, gözyaşları çoğaldı. Yerinden doğrulup adama yaklaştı, elini adamın son gücüyle inip kalkan göğsüne kaldırdı fakat eli adamın göğsüne dokunur dokunmaz, çocuk boşluğa yuvarlanır gibi tökezledi.
Göğsü kaskatı kesilmişti.
Kız şaşkınlık içinde ağlamaya başladı; damlalar seli, sel büyük bir okyanusa peyda oldu.
Adamın dudaklarında hafif bir gülümseme görünür halde asılı kaldı. Fakat sadece oydu. Gülümsemenin içi bomboştu; gözleri gibi, sesi gibi, tıpkı... adam gibi. Dokunamayacak kadar şeffaflaştı, bir vakitten sonra ruhu kaybolmaya başladı, tıpkı havada yüzen buhar gibi.
xx
son bir bolum.
<3 aglicam
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ağlak soytarılar
Spiritualkısa hikaye (tamamlandı.) - "Bizler, tanrı tarafından terk edilmiş ve bir köşeye atılmış soytarılarız." rinophelia, 81221.