chapter cinq.

74 24 17
                                    

"Sanki hiç sabah olmayacakmış gibi değil mi?" Kızın bu sorusuyla kaşları havaya kalktı.

"Öyle mi dersin, çocuk?"

"Öyle, Bayım. Baksanıza!" Kızın minik parmağı aniden havaya uçtu, çocuk diğer eliyle adamın kolunu tutarak sarsınca, adam yüzünü ekşitti. "Yıldızlar yerli yerinde, ay orada duruyor ve gökyüzü laciverte boğulmuş."

"Çocuk..." Adam, biraz yana kayarak çocukla temasını kesti. 

"Opia," Kız, kuzucuğunu aldı. Pelüş oyuncağının kafasını kaldırıp "Ne de güzel bir manzara," dedi. 

"Oyuncağın adı niçin Opia, çocuk?"

"Bayım!" Kız kuzucuğun kulaklarını kapattı hemencecik. Bu aceleci ve korku dolu hareketi adamın kaşlarının çatılmasına sebebiyet verdiğinde, ne diyeceğini bilemez halde kafa karışıklığına uğrayan kızı izledi bir müddet. "Opia bir oyuncak değil, o benim arkadaşım." 

"Hayır, çocuk. Düpedüz oyuncak bu."

"Hayır," diye inkar etti yeniden. "Oyuncak değil, Bayım."

Genç adam bir süre durdu, kızı inceledi. Minik elleri, kuzunun kulaklarını tutmuş çatık kaşla adama bakıyordu. alt dudağını ısırdı kız. Adam derin bir nefes aldı daha sonra. "Çocuk, o içine milyonlarca pamuk sıkıştırılmış kumaştan bir oyuncak."

Kız, adamın bu dediğinden ötürü kafasını sevgili kuzucuğuna eğdi ve bir süre sessizce elindeki Opia'yı izledi. 

Yıldızlar geçti, rüzgar esintisini bir arttırdı bir yavaşlattı. Zifiri karanlığın altında, sessizliğin başıboş, pejmürde misali dolandığı bu sokakta, hafif iç burkan bir hıçkırık peyda oldu. O anda dönmekte olan dünyanın ayağına bir şey takıldı, çakılı kaldı ve durdu. 

Adam bu duyduğu hıçkırığı kendi zihninde yarattığını düşündü. 

Lakin, yanılmıştı.

Kız hafif hıçkırıklar eşliğinde iç çekiyor, "Opia oyuncak değil ki," diye mırıldanıyordu. İşte o sırada, dünya tepe taklak yuvarlandı. Adamın ensesindeki tüyler diken diken oldu.

İri bedeni doğruldu. O an ilk kez, adam kaldırımdan kalktı. 

Uzun, ince bedeni, karanlığı dahi korkutacak cüssesi, doğruldu. Büyüktü. Adamın bedeni devasaydı. Bir insanı tek bir adım hareketiyle bile öldürebilirdi.

Fakat bu kız, korkmuyordu adamdan işte.

Adamın, uzun parmakları kızın saçına dokundu. İpeksi, yumuşacık olan saçları, adamın soğuktan buz kesmiş parmaklarını ısıtabilecek derece güçlüydü. 

"Ağlama," dedi adam. Eğilmek istedi lakin eğilse dahi kızın boyuna yetişemeyecek, yukarıda kalacaktı. 

Okşadı kızın saçını, azıcık da olsa rahatlayabilsin diye.

"Üzgünüm," dedi adam. Mahcuptu sesi, öyle ki bu mahcupluğunu kızın saçını okşamakla gösteriyordu.

Kız sessizce, karanlığın sessiz çığlıklarının arasına verdiği hıçkırıklarını sürdürdü. 

Daha sonra, "Siz haklısınız, Bayım," dedi çatallı ve pürüzlü çıkan sesiyle. Bu kabulleniş, kızın ruhunu öldürdü.

xx


ağlak soytarılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin