0.2 / Senden sonra

85 11 33
                                    

Depresif değilim, sadece canımı acıtıyorsunuz!

-

"Neden?" Diye sordu meraklı parlayan gözlerle, genç adam. O küçücük bedenindeki iri gözlere nasıl oluyordu da bu kadar duygu sığdırabiliyordu.

"Sadece bu park güzel, o yüzden." Diyerek sessizce yanıtladı salıncağın zincirine kolunu yaslayarak endişeyle, soracağı soru için hazırlanırken.

Biraz uzağında yanındaki salıncaktan küçük olan konuştu.
"Bende seviyorum ama fazla sessiz burası hyung."

Yerdeki kumları ayaklarıyla iterken derin bir nefes aldı.
"Ben..." Tekrar bir nefes alıp hızla geri verdi. "...Seule gideceğim."
Sonunda söylediğinde yatağın soğuk köşesini bulmuş gibi rahatladı birden ama sadece bir kaç saniye sürdü.

Yanındaki salıncak umursamazca biraz sallandı.
"Giitt." sonra aklına gelen şeyle salıncağı durdurdu.
"Bekle...! Seyahat için... Değil mi?"

O kadar masumca sormuştu ki keşke cevap vermeme şansı olsaydı.
Başını iki yana yavaşça salladı.
"Taşınacağım, hayalim için."

İkiside birbirine öylece bakarken biri onu üzmek istemiyor biride onun gitmesini istemiyordu. Ölüm sessizliği gibi bir şey vardı aralarında. Birden arkadaki kuru ağaçlardan bir kuşun çırpınış sesi geldi ama geceleri kuşlar uyurdu ki, ve mevsim sonbahardı.

"Taehyung-"

Tae hızlı salıncaktan kalkıp sol tarafına, Jungkook'un yüzüne doğru döndü.
"Ayrılmayalım ama..."

Jungkook da hızla kalktı.
"Ama ne?"

Taehyung uzunca yutkundu.
"...Ayrılmayalım ama... eğer ben buraya geri gelinceye kadar biriyle ilişkin olmazsa seninle devam ederim, eğer biriyle birlikteysen vazgeçerim."

Kabul ettim...

O herşeyi benim üstüme bir iddia gibi yıkıp gitmişti, dönmesi uzun sürmemesini umdum sadece.

-

4 yıl sonra...

Dönmedi...

Yaprakların uçuşu aynı insanların bedenlerine benziyordu, birbirini deli gibi kovalıyorlar ama asla yere duşmedikçe birleşemiyorlardı.

Yere düşmek... Belkide ölmekti kim bilir? Yada ruhu intihar edenlerin yaşayan mezarıydı onlar.

Bir yaprak... Ağacından kopmuştu ama başka bir ağacın dalında öylece rüzgarın üzerinden her geçişinde küçük küçük sarsılmalarla orada bekliyordu ama düşemiyordu. Ona her baktığınızda 'aha şimdi düşecek' derdiniz ama o sanki bir şeyi bekliyordu.

Kuşların cıvıltıları arasında elimi o yaprağa doğru tutup havada işaret parmağımla onu gösterdim.
Sessizce fısıldadım.
"İşte o benim... ben..."

Birdenbire arkamda bir vücut sıcaklığı hissetmemle öyle derin bir nefes aldım ki ciğerlerim üşümüştü. Daha arkamı dönmeden sırtıma değen bedenin garip titreşimiyle içimden kıkırdamak gelmişti ama çok ürkmüştüm. Bir elin hâlâ havada olan elimi kemikli, esmer bir el ile kavramasıyla heyecandan beynime ani bir kan sıçramıştı, hızla arkamı döndüğümde birden sarsıldığımı hissettim!
Etraf zifiri karanlıktı!

Birden gözlerimi açmamla kafamı gömdüğüm masadan kaldırdım. Hızla gözlerimle etrafı taradığımda yemek yiyen bir sürü insan vardı.
Aniden yanımdan gelen sesle ürktüm.

"Hey! Kookiee!"

"E-evet hyung."

Birden ağzıma bir kaşık tuttu, gözlerime öldürücü bakışlar atıyordu.
"Ye artık şunu! Seni buraya boşuna getirmedim, eğer yemezsen seni eve almam."

Boketto -tkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin