Elimi taştan tezgaha dayayıp iç çektim, ondan yeterince uzağa kaçarak yemek pişirilen yerin arkasına uçmuştum.
Şuan o etrafa bakınıyordu, ikiye ayrılmış dizaynı olan restoranın giriş tarafındaki siyah taraftan çıkıp kahve ve tonlarının baskın olduğu tarafa gidip kenar bir masaya oturmuş etrafa hayran hayran bakıyordu, sanki kendi yerini bulmuş gibiydi...O taraf ahşap oymalar ve kurumuş yapraklarıyla tamamen sonbahar konseptiyle dizayn ettirmiştim.
Sarı,turuncu, kahverengi yapraklar. Koyu kahve renkli ahşap masa ve daha açık renkli sandalyelerle giriş tarafındaki metal gri sandalye, siyah masalarla zıt bir biçimdeydi.
Tavan hafif bulutlu bir gökyüzü olan duvar kağıdı ile kaplanmış sarkan lambalar yuvarlak şeklinde yeşil ve beyaz renklerdeydi.
Camlarda ince beyaz tüller ve tüllerin arasından kuru yapraklı çiçek saksıları sarkıtılmış turuncuya kaçan açık kırmızı renkli aurasıyla Taehyung kadar narin ve hoş bir yerdi orası.Evet...
Restoranı ikiye ayırma sebebim oydu.Oraya her baktığımda bütün lise yıllarım koyu turuncu film şeritleri gibi önümden geçiyor ve onun vibeini gözler önüne seriyordu.
Ve girişteki sade, siyah, demode ve klasik yer de bendim işte... Ben sıradan biriydim o ise... Mükemmel bir ayrıntıydı.
Ama restoranı güzel yapan şey iki tarafı olmasıydı.
Evet, beni o güzelleştirmişti.Şuan mutluydum...
O, orayı fark etmişti..."Bay Jeon! Neden buradasınız?"
Duyduğum şaşkın sesle bakışlarımı ondan çektim.
"İkisiyle sen ilgilen demiştim Jiseok.""Evet, oturacak yer yeni buldu siparişini şimdi alacaktım."
"Alma."
"Ne?"
"Bana önlük ver."
Jiseok'un şaşkın bakışlarına karşı elimi önlük vermesi için uzatmıştım.
"Hadi ama Jiseok, bende aşçıyım ya hani.""Yani yinede şaşırdım, burada pek yemek yapmazsınız. Hemen getiriyorum."
-
Elime büyük tepsiyi alıp Jiseok'u arkada bırakarak onun olduğu masaya doğru adımlarken kalbim göğüs kafesimden düşecek gibiydi.
İşte tekrar oluyordu!
Ben söz vermiştim bunun olmayacağına!
Tepsiyi masaya koydum.O elindeki telefonu karıştırıyordu.
"Sipariş verm-"
Beni görmesiyle sözü kesilmişti.
"Vermemiştim..."
Masaya teker teker koyduğum şeylere gözlerini büyüterek bakıyordu.Japchae, Kimchi jjigae ve klasik az baharatlı ramen yapmıştım çünkü o fazla baharat yiyemezdi.
Yanına küçük kaselerdeki sosları ve içeceği koyarken bakışları bana dönmüştü."Şey... Aslında bir diyetim var... Bay Jeon."
Ona bakarak Bay Jeon deyişine gülmüştüm.
"Bir şey olmaz, kaçamak yap. Bay Nam seni görmüyor."Güldü.
Neden bu kadar özlemiştim bu gülüşü! Lanet girsin!
Önüne dizdikten sonra tam karşısındaki sandalyeye oturdum, ellerimi kulaklarımda ve boynumda gezdirdim. Alttan alttan ne yaptığına baktım. Eline çubukları alarak yemeğe başlamıştı. O ağzını şapırdatarak yemesinden tut çubukları tutma şekli bile hâlâ aynıydı.
Nasıl olurda hiç değişmemişti?
Benim yetişkin halime geçiş yapmam oldukça sert olmuşken o hâlâ nasıl bu kadar mükemmeldi?Başını kaldırdı.
"Burayı... Sen mi yaptın?" Eliyle etrafı gösterdi.Başımı salladım.
"Evet, beğendin mi?
Bak..." Diyerek camın önündeki bir köşeyi gösterdim.
"Orayı tasarlarken eskitilmiş klasik serilerden kitaplar koydum beyaz raflara, nostalji olsun diye. Bir kaç tablo yaptırdım ve iplere yaprakları asarak döşedim, eski mum ve kozalakları da ben koydum..."
Birden ona baktığımda yemeyi bırakmış yoğun bakışlarla beni süzüyordü. Konuşmayı bırakıp bende onu süzdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boketto -tk
FanfictionBu bir sonbahar öyküsü, tüm sonbahar aşıklarına ve yalancı bahar tutsaklarına küçük bir mektup