Sana kağıtlar dolusu desteler yazsaydım okur muydun gerçekten? Yüreğimi söküp verseydim 'Benim' der miydin gerçekten?
Bana beyaz yalanlar söyler miydin kırılmamdan korkarak?
Sana gökyüzü veren bir çocuğun eli tutar mıydın, yoksa alıp kaçar mıydın?
Benim yaralarımı görüp onları sardıktan sonra görevi biten doktor gibi terk eder miydin beni?Peki ben...
Senin acılarını alsaydım, sen bir bulut gibi hafiflerken gökyüzüne tek başına çıkar mıydın?
Ben kitaplara sığmayan güzelliğini anlattıktan sonra cümlemin sonuna sadece nokta koyar kapatır mıydın?Ben hatalı bir yapımım, karanlık ve soğuğum, beni parlarken görmek istemez miydin?
Sana sarılan bu bedeni gerçekten itmek kolay mıydı?Sadece bilmek istiyorum... Sadece...
Açık sözlü sen... Bu konuda neden susuyorsun?
Sadece bilmek istiyorum...
Akşamın söktüğü gökyüzünün kendini kırmızıya boyadığı zamanın en soluk bedeni bendim.
O hep gökyüzü olmuştu. Renkliydi, en karanlık gecede bile laciverte boyamıştı kendini. O parlak beyaz bulutları, yıldızları severdi. O kendini süsler etrafını parlatırdı.
Ben ise... Yeryüzüydüm.
Siyah, kahverengi, derin ve içi karanlık. Üzerimi renkli bitkilerle güzel gösterir içime sivri kökler koyar canımı yakardım.
Senin karşında ben... Yetersizdim.Elimi kapının ziline götürdüm, orada durdum. Derin bir nefes alarak başımı kaldırdım. Zile basıp elimi indirdim. Kapı bir gümbürtüyle açıldığında kapıdan gelen holun ışığını görmemle başımı kaldırıp açan kişiye baktım.
"Jungkook sonunda döndün, bu kaçıkla vakit geçirmek gerçekten-"
Birden Yoongi'nin boynuna sarılmamla sözleri yarım kalmış ve toparlanarak oda kollarını sırtıma sarmıştı.
"Ne oldu Kookie?""Saçları kırmızıydı hyungg~"
Sevinç ve heyecanlı olan içimi bastıramıyordum, sesime kadar vuruyordu.Yoongi sırtımı eliyle patpatladı, hâlâ sarılırken gülerek sordu.
"Yani, ne olmuş?""Hyungg ben gerçekten..." Nefes alarak devam ettim "...Gerçekten çalışacağım ve... o parayla o konsere gideceğim!"
Yoongi'den ayrılarak yüzüne kocaman gülümseyerek elini tuttum.
"Gerçekten yapacağım ne dersen, para kazanacağım."Yoongi hyungda gülümsediğinde içime daha büyük bir mutluluk gelmişti. O benim en büyük destekçimdi.
Yapacaktım! Gerçekten!-
Kuşların bağırıştığı yada insanların bakış açısıyla ötüştüğü -ki bana kalırsa bu çok dar bir bakış açısıydı, belkide yardım istiyorlardı ve onların sesini bütün insanlar aynı duyuyordu- mavi bir yaz sabahıydı.
Ama benim için küçücük bir şehirde bile buluşamayan iki ruhun uzakta olduğundan daha yalnız hissettiği bir ruhun gündüzüydü ve ben üşüyordum yine onu düşündükçe. İçimdeki sonbaharı uyandırıyordu onun bu şehirde nefes aldığını bilmek.
Kafenin camından dışarıyı süzdüm, ne kadar da sen gibi bir gündü ama... Sen yoktun. Ne kadar da hiç gibi bir gündü ama... Sen vardın -en azından yakında bir yerde-
Peki ben tam olarak yalnız mıydım, yoksa bir hiç mi?
Ben içimde ikinci bir ruh hissediyordum ama benim bir ruhum gerçekten var mıydı ki?Gökyüzü masmavi ve puf puf bulutlarla çevriliydi, neşeli ve hüzün dolu bir gün bana bakıyordu.
Bu gün tıpkı sana benziyordu sevgilim... Masmavi ve hafif buğulu bulutları olan senin saf güzelliğin gibi... Karanlık hissederdim hep senin yanında, ışık saçıyordun o gülüşünle sevgilim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boketto -tk
FanfictionBu bir sonbahar öyküsü, tüm sonbahar aşıklarına ve yalancı bahar tutsaklarına küçük bir mektup